Monthly Archives: Ağustos 2014

Gökçeada’da ‘Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına’…

Standard

28-30 Ağustos tarihleri arasında, ‘Gökçeada Günleri’ etkinlikleri kapsamında özel bir buluşma gerçekleşecek adada. Fotoğrafçı /akademisyen Aykan Özener’in, 16 Mart 1964’te yanlarına 20 Dolar ve 20 Kilo alma şartıyla Türkiye’den gönderilen, tarihin sayfalarında adı çok hatırlanmayan Rum Sürgününü, terk ettikleri mekânlar ve eşyalar üzerinden anlatmaya çalıştığı kavramsal çalışması ‘Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına’, ilk kez doğduğu topraklarda…

Bir zamanlar 1950 nüfusuyla sadece Gökçeada’nın değil, ülkenin en büyük köyü olan Dereköy’ün bir kısmı; 1964 sürgününde Yunanistan’a zorunlu göçten dolayı boşaldı. Köyde kalanlar da 1974 Kıbrıs olayları sırasında devletin resmi olmayan baskıları sonucunda evlerini terk etmek zorunda kaldı. Tehcirle adayı terk edenler; geride çocukluklarını, anılarını bıraktı. Ve eşyalarını…
Fotoğrafçı Aykan Özener; yoğun olarak Şinudi/Dereköy’de tehcirle eksik kalan yaşamların izlerini; işte o eşyalarda aradı.

2005 yılında gittiği köyde, her zaman yoğun ilgi duyup araştırdığı mübadele-tehcir konusunu en çarpıcı haliyle karşısında görünce çok etkilenen Özener; terk edilmek zorunda kalan tüm şehirlere sinen hüznü, Şinudi/Dereköy’de fotoğrafladı.‘Sizin hiç çocuk sesi duymadığınız bir yer oldu mu?’ sorusu havada asılı; üç gün boyunca köyün sessiz sokaklarını, kilitli olmayan bütün evlerini dolaştı.

Fotoğraflarında kapının üstüne asılmış anahtarlar, şans getirsin diye yanlarına iliştirilen nallar, masanın üstünde kalmış bir kül tablasında bitmeden sönmüş sigaralar, odaların içinde dağınık bavullar, tam örtülmemiş yataklar, çeyizlerin doldurulacağı sandıklar gibi eşyalarla; aynı şehirde yaşlanamayanların hikayelerini anlattı.
‘Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına” Fotoğraf Sergisi, işte böyle ortaya çıktı.

1902830_603588273094488_5740286213220508450_n

Aykan Özener, çalışmasının ismini koyarken, mübadele yaşamış bir ailenin çocuğu olan şair Kavafis’in ‘Şehir’ şiirinin,
“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir. Sen yine aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın;
Aynı evlerde kırlar düşecek saçlarına”
dizelerinden esinlendi. Fotoğraflarını sergilerken; kenarlarına Kavafis ve Ritsos’un bazı dizelerini de ekledi.

9 yıl boyunca bir çok şehir dolaşan ‘Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına” fotoğraf sergisinin Gökçeada Günleri’nde adayla ilk kez buluşacak olmasının heyecanını yaşayan Aykan Özener, bu çalışmasının kendisinde bıraktığı izleri;
“Sergimi hazırlarken hep yerleşmiş olduğum bir yeri terk etmek zorunda kalmanın dayanılmaz hüznünü yaşadım. Duygulanımlarımı yalın olarak izleyenlere aktarma kaygısını taşıdım. Çocukluğumuzu yaşadığımız mekanları terk etmek zorunda kalmanın, yıllar içinde biriktirdiğimiz anılarımızın bir anda geride bırakılmasının nasıl bir duygu olabileceğini düşündüm hep. Ölü evlerin içinde dolaşırken belki o evlerin sakinleri de benimle tekrar hüzünlendiler. Ölü evlerin sahiplerinin geride bıraktıkları anılarına dokundum, hissetmedim ama belki onların elleri de benimle dokundular anılarına. Anıların ağırlığı altında ezildim.” sözleriyle anlatıyor.

‘Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına” isimli fotoğraf sergisi, 28 Ağustos – 30 Ağustos tarihleri arasında
Gökçeada Cumhuriyet Meydanında gezilebilir.

AYKAN ÖZENER KİMDİR?

1180551276aykan-portreFotoğraf çalışmalarına 1983 yılında başladı. 1987 yılında afsad’a (ANKARA FOTOGRAF SANATÇILARI DERNEĞİ ) üye olmasıyla fotoğrafta yeni arayışlar içerisine girdi.1987-1995 yıllarında afsad çatısı altında sürdürdüğü çalışmalarına bağımsız olarak devam etmektedir.

İlk kişisel sergisini 1989 yılında “ Dünden bugüne”(2) adlı çalışmasıyla açtı.

1992 “Yalnızlık ve Dinginlik Üzerine “ (3)

1993 “ Sahnenin Arkasından ve İçinden “

1996 “ Yalnızlık Üzerine “ (3)

2002 “ Zaman İçinde Yolculuk “ (2)

2005 “ Aynı Şehirde Aklar Düşemedi Saçlarına” (6)

2005 “Gallipoli 2005 “ (3)

2006 “Monocrom Cumartesiler” (3)

2007 “Ölü Ev”

2007 “Den İZ Kıyısında” (2)

2010 “Balık Sırtı Yaşamlar-2 (kepez Balıkçıları) (2)

2011 “ Balık Sırtı Yaşamlar-1 (Ece Limanı Balıkçıları)

2012 ” Okul”  adlı çalışmaları ise diğer sergileridir.

Bunların dışında bir çok karma sergiye katılan fotoğrafçının; “Doğunun Gizemleri”, “Yalnızlık Üzerine” ve “Balık Sırtı Yaşamlar” ve “Keşke ” adlı gösterileri bir çok kentte gösterilmiştir.

Fotoğrafları, yazıları, kültür ve sanat dergilerinde yayınlandı.

Seminerlere katıldı. Çanakkale 1., 2. ve 3. 4.5.Fotoğraf Festivalleri’ni düzenledi.

Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi’nde kendisine özel bir bölüm ayrılmıştır.

Halen Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite’sin de fotoğraf üzerine dersler vermekte aynı zamanda da yine Çanakkale’de kurduğu Pan Görsel Kültür Derneği’nin yönetim kurulu başkanlığı’nı yürütmektedir.

Haberin Açık Gazete ‘de yayınlandığı link;
http://www.acikgazete.com/kultur-sanat/2014/09/13/gokceada-da-ayni-sehirde-aklar-dusemedi-saclarina.htm?aid=56466

Kaz Dağları Seni EkoFest’e Çağırıyor…

Standard

Eşi benzeri olmayan havası, tabiat harikalarıyla Kaz Dağları; bereketini bu kez ekolojik yaşam deneyimiyle
sunmaya hazırlanıyor. 3 – 7 Eylül tarihleri arasında Kazdağlarında Eko Festival düzenleniyor.
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Adatepebaşı Köyü’ndeki Fidanlık mevkiinde yapılacak Eko Fest;
doğada düzenlenecek ilk ekolojik festival olma özelliğini taşıyor.

156009_781491578585272_1712344817211686751_n
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından organize edilen Eko Fest ile, Edremit Körfezini ve dereleri tehdit eden HES lere, baraj projelerine, altın madenciliğine, zeytin yasasında yapılmak istenen değişikliklere, diğer ekolojik problemlere dikkat çekilmesi hedefleniyor. Kaz Dağları çevresindeki doğal ve kültürel varlıklar konusunda farkındalık yaratmaya, çevre mücadelesindeki bilgi ve deneyimleri paylaşmaya, katılımcıları ekolojik yaşamla tanıştırmaya yönelik festival programına; gençlerin yoğun ilgi göstermesi bekleniyor.

10520676_784319138302516_7600893234760363272_n

Eko Fest’in programına gelince…
Kaz Dağları’nın eşsiz doğasını keşif yürüyüşlerinden spor aktivitelerine, müziğe,
belgesel gösterimlerinden söyleşi ve panellere,
danstan yogaya, yaratıcı dramaya,
doğal sabun, merhem, yemek yapımı,
çocuklarla yaratıcı sanat gibi ekolojik yaşam bilgisini destekleyen atölyelere kadar bir dizi etkinlikle
katılımcılar beş gün boyunca hem çevre mücadelesi konusunda bilgi ve deneyimlerini paylaşacak,
hem de ekolojik yaşam ve doğayla temas kuracak.
‘Doğa mücadelesinin bir parçası olarak hayvan hakları’, ‘Kazdağı ve Madra Dağı yöresinde doğa koruma mücadelesi’, ‘Kazdağı ekosistemi’, ‘Kazdağı ve mitoloji’, ‘HES, altın madeni ve termik santrallerin tarıma etkileri’, ‘Zeytin yasası değişiklik girişimi ve olası sonuçları’ gibi konular uzman isimler tarafından anlatılacak, forumlarda tartışılacak.

10460229_784318171635946_3778589247221967208_n
Üzerinde baraj yapılacağı iddia edilen Mıhlı Çayının yakınında Darıdere Tabiat Parkı mevkii, Kazdağı Suyu Fabrikası’nın bahçesinde gerçekleşecek Eko Fest için hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Duştan tuvalete, sağlık ve güvenlik hizmetlerinden yemeğe, ziyaretçiler için doğal ürün stantlarından Küçükkuyu’dan çadır alanına ulaşımın nasıl sağlanacağına kadar bütün ayrıntılar düşünülüyor.

İlk kez düzenlenecek Eko Fest için oldukça heyecanlı olan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan Ünal; “Çadırını kap, Kazdağları’na gel” çağrısıyla festivali anlattı:

Biz Eko Fest ile dikkatleri HES tehlikesine çekmek, ekolojik yaşam deneyimlerini gençlerle birlikte keşfetmek istiyoruz. Edremit Körfezi’ni tehdit eden en temel problem HES’ler. Zeytinli Çayı’ndan Mıhlı’ya kadar neredeyse bütün derelerin üzerinde bir proje görünüyor. Kamp alanını Mıhlı Çayı’nın üzerinde belirledik. DSİ Bölge Müdürlüğünden çok detay alamasak da; bu bölgede bir baraj yapılacağı bilgisine sahibiz. Eğer baraj yapılırsa, bu alan sular altında kalacak, o nedenle Eko Fest için burayı seçtik. Festivalle özellikle gençlere ulaşmayı hedefliyoruz. Çevre mücadelesinde onlarla birlikte olmak istiyoruz. Paneller, söyleşiler ve belgesel gösterimleriyle HES’lere, Edremit Körfezi’ni, Kaz Dağları’nı, doğayı bekleyen tüm tehlikelere dikkat çekmek istiyoruz. Bu deneyimi bizimle yaşamak isteyen herkesi çadırlarıyla, çocuklarıyla, evcil hayvanlarıyla birlikte Kaz Dağları’na bekliyoruz.   

 

http://ekofestival.com/

https://www.facebook.com/EkolojikFestival?fref=ts

 

 

 

 

 

Karadağ’ın Eğrelti Otu; Altından Değerli…

Standard

Zekiye Nine 74 yaşında
Kendini bildi bileli Karadağ’da
Doğduğu, büyüdüğü, alnının terini döktüğü topraklarda.
Dedeleri yıllar önce göçerken Bulgaristan’dan Karadağ’a,
biz eğrelti otumuz olmadan yaşayamayız demişler;
kendilerine eğrelti otunun bol olduğu dağda yepyeni bir hayat yeşertmişler.
Bugünlerde Zekiye Nine’nin bir eli hep havada, diğeri onlar için yaşamı simgeleyen eğrelti otunda…

10592384_10152646001761585_316852985_n
Diğer köylüler gibi ilk kez pankart taşıyor o da; toprakla, hayvanlarıyla haşır neşir olmaya alışık parmaklarıyla…
Sermayenin iştahını kabartan altından çok daha kıymetli olan  havası, suyu, toprağı,
dedelerinin emaneti eğrelti otu için direniyor Karadağ…

10602945_10152646014856585_192417521_n
Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı 800 nüfuslu köy, yıllardır ürettikçe var oluyor oysa…
Kadınlar da erkekler de çalışıyor; hayvancılık yapıyor, toprağını ekiyor, bereketinden ürününü topluyor.
Rum mimarisinden izler taşıyan, belleğinde çok özel göç ve insan hikayeleri saklayan köy;
kadim geçmişini manilerde, deyişlerde yaşatıyor.

10592449_10152624090401585_1000875003_n

Yeşilin tonları içinde kendi halindeki bu şirin köyün 10 kilometre yakınına termik santral kurulduğu yetmiyormuş gibi,
şimdi de toprağının altında, altın aranmak isteniyor.
ESAN Eczacıbaşı A.Ş köyde altın madeni kurmayı planlıyor.
Şirketin 600 noktasından deleceği 46 bin metrekarelik alanda köyün su havzaları yer alıyor.
Sondaj makinaları kuruldu, henüz başlayamadı çalışmaya.
Köy halkı makinalar köye girdiğinden beri müthiş bir dayanışmayla ayakta.
fft81_mf232445210601254_10204258429447083_989810540_n

Köylerinin cenaze namazını kılıp başında dua ettikleri temsili tabutunu sondaj alanının yakınına gömdükten sonra davulla zurnayla dans ettikleri ‘düğün ve cenaze’ çağrışımlı ilk eylemleriyle oldukça ses getiren, ikincisini Çan’ın merkezinde gerçekleştiren Karadağlılar, bu kez Çanakkale’deydi.

10617418_10152646020271585_1109453886_n

Karadağlılar altın madeni istemediklerini, altın şirketi köylerini terk edene kadar direneceklerini
bu kez iki kıtayı birleştiren suların yanında, davulla zurnayla ilan etti.

10602656_10152646014201585_1253437470_n

Hava oldukça sıcak, umut ve coşku yüksekti.
Neredeyse tüm köyün katıldığı eylemde, şirket yüksek perdeden sloganlarla protesto edildi.

10589009_10152646010831585_298513168_n

Kadınlar köyün diğer eylemlerinde olduğu gibi yine ön planda, yine heyecanlıydı.
‘Altıncı şirket Karadağ’ı terk et’, ‘Çanakkale uyuma, Karadağ’a sahip çık.’, ‘Karadağ bizimdir, bizim kalacak’ sloganlarıyla Kordon boyunca yürüyen köylülerin taşıdıkları pankartlarda ilginç ifadeler göze çarptı.

10617445_10152646024036585_2101304330_n

‘Toprağın üstü altından değerlidir.’, ‘Ölüler altın takamaz.’ ‘Diren Karadağ’ yazılı pankartlarla Truva Atı’nın olduğu
alana kadar yürüyen Karadağlıların altın mücadelesinden doğan “Çanakkale geçilmediyse Karadağ delinmez”
sloganı ön plana çıktı.

10566431_10152646026326585_216669881_n

Karadağlıların altın madenini protesto eylemine; Pantomim sanatçısı İlker Kılıçer, çevre mücadelesinin simge isimlerinden biri haline gelen ‘Kukla Cemal’le birlikte katıldı. En dikkat çeken pankartı da grubun en önünde yürüyen Cemal taşıdı.
‘Diren Karadağ, Cemal Seninle’ mesajıyla Karadağ’ın direnişine destek veren Kukla Cemal’i ve Karadağ’da pantomim gösteri yaparak mücadeleye ortak olan İlker Kılıçer’i, köylerinde oyun oynayarak büyümek isteyen çocuklar izledi.

10585182_10152646021676585_1822260926_n

Çanakkale Çevre Platformu da Karadağlıların yanındaydı.

10581455_10152646024586585_985589238_n

Kordon’daki yürüyüşe bir süre ara veren köylüler; Truva Atı’nın önünde davul zurna eşliğinde oynadı.
Karadağ toprağında, su havzalarında altın madenine izin vermeyeceğini, şirket köylerini terk edene kadar direneceğini
bir de böyle haykırdı.

10617584_10152645996126585_528909768_n

10508351_10152646006581585_187541745_n

Yürüyüşün son bulduğu İskele Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. Karadağ Köyü Muhtarı Ramazan Dizman, “Karadağ’da ve çevre köylerinde yaşayanlar olarak yaşam hakkımızı, toprağımızı savunmak, köyümüzde altın aramak isteyen ESAN Eczacıbaşı şirketini protesto etmek için buradayız. Dağımızda sondaj yapılmasını istemiyoruz. Karadağlılar olarak direnişimize sonuna kadar devam edeceğiz” dedi.

10601088_10152645998166585_1579596773_n

Karadağ Köyü Kültür ve Sosyal Dayanışma Grubu’nun öncüsü Mustafa Önder; eyleme destek veren herkese teşekkür etti. Karadağ’ın giderek yükselen sesi ve güçlenen birlik, beraberlik ruhuyla; altın madenine karşı direnişinin devam edeceğini söyledi.  Önümüzdeki günlerde ‘Karadağ’ temalı şiir ve mani yarışmaları düzenleneceği öğrenildi.

10578235_10152645999036585_37000588_n

Çanakkale – Soma Dayanışmasında “Sessiz” Buluşma

Standard

Çanakkale, Soma’yı unutmuyor.
13 Mayıs 2014’de Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’ye ait Eynez Maden Ocağı’nda 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği facianın üzerinden 3 ay geçti.  Çanakkale Dayanışması, her ayın 13’ünde olduğu gibi adalet ve vicdan nöbetindeydi.

IMG-20140813-WA0025
Faciada ölen maden işçilerinin ailelerine dokunmak, psikolojik destek sağlamak için oluşan Çanakkale Dayanışması; facianın 3. ayında da meydandaydı. Soma ve diğer maden ocaklarındaki işçi ölümlerini unutturmamak, yer altındaki çalışma ve güvenlik koşullarına, yaşam odalarına, taşeron sistemine dikkat çekmek, önlem alınması için farkındalık yaratmak amacıyla gerçekleştirilen nöbet, Kordon’da başladı.
IMG-20140813-WA0071
Kordon boyunca üzerinde Soma ve Şırnak yazan baretleriyle sessizce yürüyen grup; faciayı ve sonrasında yaşananları  fotoğraflarla, dizelerle, sosyal medyada paylaşılanlarla anlatan görseller taşıdı.

IMG-20140813-WA0058

IMG-20140813-WA0029

Halk Bahçesi’ne kadar süren yürüyüş, Çan’ın Karadağ Köyünde yapılması planlanan altın madenine karşı mücadele başlatan köylülerin direniş hikayesini anlatan fotoğrafların sergilendiği alanda noktalandı.
Grubu pandomim sanatçısı İlker Kılıçer karşıladı.

IMG-20140813-WA0037

Bu yıl Soma maden faciası ve yaşanan savaşlar göz önüne alınarak hazırlanan etkinlik programıyla, ‘Özgürlük Haktır, haklar özgürlük içindir’ sloganı ve barış temasıyla 51.si düzenlenen Troia Festivali kapsamında Çanakkale’de bulunan İlker Kılıçer, ‘Soma’ isimli oyununu sahneledi. Çanakkale – Soma dayanışmasına “sessiz” sanatıyla destek verdi.

IMG-20140813-WA0099

Çevredekiler de oyunu ilgiyle izledi. Çanakkale Dayanışması’nın her ayın 13’ünde tuttuğu adalet ve vicdan nöbetlerine şehrin farklı noktalarında devam edeceği öğrenilirken; Çan’ın Karadağ’da köyünde Esan Eczacıbaşı A.Ş. tarafından yapılması planlanan altın madenine karşı çevre mücadelesi başlatan köylülere de destek ve dayanışma mesajı verildi.

IMG-20140813-WA0088

Haberin Evrensel gazetesinde yayınlandığı link;

http://www.evrensel.net/haber/89973/canakkale-somayi-unutmuyor.html#.VCKyQJ1rOhg

Bonzai için kısa film; Bir Tutam Zehir…

Standard

Bonzai tehlikesi gün geçtikçe büyüyor. İnsan vücudunda dönüşü olmayan tahribata yol açan, can alan sentetik uyuşturucu maddesi Bonzai kullanımı, özellikle gençler arasında hızla yayılıyor. Yapılan operasyonlarda ele geçirilen kilolarca Bonzai üzerinde yapılan analizler; zehirli bileşimini ve kolay elde edilebilirliğini ortaya koyuyor.70cb48249871f3db_400x300

Çanakkale Tabip Odası, Bonzai gerçeğine dikkat çekmek için bir sosyal sorumluluk projesi başlattı. Tehlikenin boyutlarını gözler önüne sermek, konu ile ilgili toplumu bilinçlendirmek, madde bağımlılığının ve Bonzai kullanımının önüne geçmek amacıyla, ‘Bir Tutam Zehir’ isimli kısa film yapıldı.

Hazırlık aşamasında Çanakkale Tabip Odası’nın uzman görüşlerine başvurduğu filmin senaryosu, madde bağımlılarının gerçek hikayelerinden yola çıkarak yazıldı. Bir Tutam Zehir kısa filminin yönetmenliğini Erkan Özcan üstlendi. Çanakkale Belediyesi ve Kepez Belediyesi de projeye destek verdi.

Film; Doçent Doktor Demet Güleç Öyeçkin’in sentetik uyuşturucu maddesi Bonzai hakkında verdiği bilgilerle başlıyor. Öyeçkin; Bonzainin insan bedeni ve psikolojisi üzerinde yarattığı tahribatı, maddeyle karşılaşmanın nasıl bağımlılığa dönüştüğünü anlatıyor. Bonzai kullanıcılarını canlandıran oyuncularla, madde bağımlılığının ölüme giden aşamalarına dikkat çekiliyor. Kısa filmin sonunda; madde bağımlılığından güçlü olmayı seçerek ve inanarak kurtulma, en iyi korunma içinse hiç karşılaşmama mesajı veriliyor.

1601453_10152295438767739_6840661115439288433_nÇanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Hülya Görgün proje hakkında yaptığı basın açıklamasında; Bonzai mücadelesinde çocuklarla ve gençlerle iletişimin, ailelere eğitim verilmesinin, okullarda doğru ve düzenli bilgilendirme yapılmasının önemini vurguladı; kısa filmle Bonzai başta olmak üzere madde bağımlılığı konusunda toplumsal farkındalık yaratmayı amaçladıklarını, bu konudaki çalışmalarının devam edeceğini açıkladı.
Bir Tutam Zehir isimli kısa filmin; radyo ve televizyonlarda Kamu Spotu olarak yayınlanması için görüşmeler sürüyor.

Haberin, Evrensel gazetesinin internet sitesinde yayınlandığı link;
http://www.evrensel.net/haber/89630/bir-tutam-zehir.html#.VCKzTp1rOhg

Karadağ ayakta… Kadınlar kararlı geçit vermemekte altına!

Standard

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Karadağ Köyü, günlerdir rahat uyku uyuyamıyor.
Gece gündüz nöbette, örgütlü ve kararlı köy halkı;
havasını, su kaynaklarını, ağacını, hayvanlarını, yaşam hakkını savunuyor altın madenciliğine karşı.

10569918_10152623449451585_979783223_n

18 Mart Termik Santrali’ne yaklaşık 10 kilometre mesafede yer alan 700 nüfuslu köy,
şimdi de Esan Eczacıbaşı firması tarafından kurulacağı iddia edilen altın madeninin tehdidi altında.
Maden sahasına sondaj makinaları girdiğinden beri Karadağ ayakta;
direniyor, izin vermiyor köyünde altın aranmasına…
Kadınlar, bu mücadelenin en ön sahında, kazanacaklarına dair büyük bir inanç ve dayanışmayla…

canda_altin_arama_calismalarina_tepki

İki büyük eylem yaptı şimdiye kadar Karadağ…
İlki, köyün su havzalarının yer aldığı yaklaşık 46 bin metrekarelik alanda 600’den fazla sondaj yapılacağının
iddia edildiği saha yakınlarında…

fft81_mf2324452
Eylem ilginç, fikirler orjinaldi;

send_binary
köylüler, Karadağ’ı temsilen bir tabutun başında dualar edip, sala getirdi.
‘Ölüler altın takar mı?’, Bugün Karadağ’da, Kocayayla, Dondurma, Doğancılar sırada…’
gibi sloganlarla maden şirketini protesto etti.

can-karadag-altin-protesto-1
Cenazenin ardından köyde düğün havası esti, davul zurna geldi.
Kadınlar ve çocuklar maniler, köye yazdıkları şiirler, türkülerle kararlılık ve birliktelik mesajı verdi.
Eyleme kadın eli değdi.

10577009_10204181006431556_1278654312206202863_n
Çevre köylerden de direnişe destek geldi.
Madende çalışmamaya, firmayla işbirliği yapanlarla alışverişi ve ilişkileri kesmeye karar verildi.

Bt9Va8NCQAMLSau

Oldukça ses getiren eylemden birkaç gün sonra, Çan ilçe merkezine yürüdü Karadağ.
Basın açıklaması yaptı Cumhuriyet Meydanı’nda.
Kadınlar pazar yerini ve sokakları dolaştı; pankartları ve
“Bizim gidecek başka yerimiz, başka dağımız yok. Köyümüzde altın aranmasına izin vermiyoruz.” mesajıyla.

10565175_10204195627437072_7114670479139733724_n

Yıllardır doğa talanına karşı Kazdağları ve ilçe köylerde büyük mücadele veren Çanakkale Çevre Platformu Karadağ’daydı.
Bilgilendirme toplantısı yapıldı.
Avukat, jeoloji mühendisi, İl Genel Meclisi ve platform üyelerinden oluşan bir heyet; altına karşı başlattıkları mücadelede Karadağlıları bekleyen hukuki süreci, sondaj çalışmalarının çevreye ve su kaynaklarına zararlı
etkilerini anlattı, köylülerin sorularını yanıtladı.
Elde edilen başarılar, karşılaşılan zorluklar, deneyimler paylaşıldı.
Neredeyse tüm köy oradaydı.
Alkışlar yükseldikçe, direniş güç kazandı.
10589992_10152623700231585_1524952889_n
Mesire alanını dolduran yaklaşık 500 kişinin o coşkusunu ve kararlılığını hissetmek çok özeldi.
Hele kadınların gözündeki ışık, inanç, inat ve azim müthişti.

10590655_10204203459752875_16564497702350909_n
Toplantıya koşar adımlarla katılan kadınların beyaz başörtüsü seçmelerinin de vardı bir sebebi;
bu hem köylerinin adeti, hem de birlikteliklerinin, kararlı direnişlerinin simgesi…
Konuşmalar sık sık alkışlar ve “Karadağ bizimdir, bizim kalacak.” “Altıncı şirket şaşırma, sabrımızı taşırma.”
“Çanakkale nasıl geçilmediyse, Karadağ da geçilmez.” sloganlarıyla kesildi.

10564785_10152623592946585_1176830026_n

Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Dr. Nihat Gülhan, ses getiren kararlı mücadelelerinden ve kararlılıklarından dolayı köyün kadınlarını ve onları destekleyen erkekleri kutladı.

Buluşmada ayı zamanda Çanakkale’deki çevre mücadelesi içinde bir ilk de yaşandı.
Çanakkale İl Genel Meclisi’nin 3 parti temsilcisi de oradaydı.
Bu duruma dikkat çeken Dr. Nihat Gülhan; “Çevre mücadelesi bir taraf davası değil, bir yaşam mücadelesidir” dedi.

10458472_10204203459872878_2768459758094460715_n

Karadağ Muhtarı Ramazan Dizman resmi kurumlara gerekli müracaatların yapıldığını söyledi, son durum hakkında bilgi verdi: “Çanakkale İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürlüğünün konu ile ilgili vereceği karar bekleniyor. Karar geldikten sonra gereken adımları hep birlikte atacağız. Bu birlik ve beraberliğimizin her zaman devam etmesini diliyorum.
Biz istemediğimiz müddetçe, kimse bizim dağımızı delemez.”
10589970_10152624075116585_911808636_n

Çanakkale İl Genel Meclisi CHP Grup Başkan Vekili ve Çanakkale Çevre Platformu Üyesi Hicri Nalbant, uzun zamandan beri ilk kez kadınların çoğunlukta olduğu yoğun bir katılımla karşılaşmalarından duyduğu heyecanı dile getirdi, Karadağ’a, kazanılan mücadeleleri anlatarak güç verdi: “1,5 gram altın için onlarca ağacımızı kesecekler, 2 ton atık bırakacak, 3 ton suyumuzu kirletip gidecekler. Onlara verecek bir gram suyumuz yoktur. Sizin bu ilginiz böyle olduğu sürece, hiç kimse burada sondaj çalışması yapamayacak. Hangi firmanın olduğu hiç farketmez, hepsinin yöntemi aynı; ilk yaptıkları iş, köylüyü iş vaadiyle bölmek… Kurşunlu ve Kızılelma köylerini isteseler de bölemediler ve pasif direnişle oradaki mücadeleler kazanıldı. Bu madenin tenoru düşük diyerek bölgeyi terk ettiler. Madenin tenoru düşük değil, köylülerin çeliği sert… Karadağlılarınki daha da sert…  Bölünmeyecek, dimdik ayakta duracağız. Mücadeleyi çevre köylerle birlikte hep beraber verecek, firmayı boykot edeceğiz. Biz bu bölgede vahşi madencilik yapılmasını istemiyoruz ve göreceksiniz, kararlılığımız karşısında burayı terk edecekler. Bu uzun soluklu mücadelede yapılması gereken her şeyi birlikte yapacağız.”

AKP’li İl Genel Meclisi üyesi Ömer Şahin, kadınlarn bu mücadeleyi sahiplenmesini önemsediklerini ifade ederek; “Yanınızda olduğumuzu bilmenizi istiyorum. Madenlerden fayda sağlanması için içme sularımızın, tarımsal alanlarımızın, havamızın yok olmasına asla müsaade etmemeliyiz, aradaki dengeyi çok iyi kurmalıyız. Bu haklı mücadelenizin İl Genel Meclisi ve İl Özel İdaresi’nde takipçisi olacağız.”

İl Genel Meclisi MHP Grup Başkan Vekili Cahit Özer ise; “Bu şirket akıllılık yaptı, maden için Çanakkale’den müracaat etmedi. Çanakkale’den müracaat etse, kurum görüşleri sorulacaktı ve İl Özel İdaresi Su Kaynaklarını Koruma Kurulu, sondaj yerleri köyün su havzası içinde olduğu için olumsuz görüş bildirecekti ve bu çalışma başlamayacaktı. Ankara’dan müracaat edip ruhsat aldılar, su havzasına makinelerini yerleştirdiler. Bu mücadele sürecek, geldikleri gibi gidecekler.”
diye konuştu.

10483867_10152623588386585_1802719325_n

Karadağ direnişinin öncü isimlerinden Mustafa Önder, köy halkının, özellikle çocukların ve yaşlıların uykularının kaçtığını ifade ederek, Çanakkale’deki sivil kuruluşlardan psikolojik destek istedi. Bunu üzerine bir köylünün, “Eczacıbaşı bize ilaç göndersin” demesi üzerine kahkahalar ve alkışlar yükseldi.
Mustafa Önder; “Bu meseleyi barış içinde çözecek, mücadelemizi kendi kültürümüzle, manilerimizle, türkülerimizle vereceğiz. Onlara hem karşı çıkacağız, hem de direnirken eğleneceğiz. Bu sürede ev işlerini, yemekleri erkekler yapsın, kadınlar bu mücadeleyi kazanacak.” dedi.

10569178_10152623728271585_287076652_n

Altın madeni arama çalışmaları başlamadan önce dava açılması ve böylece sondaj çalışmalarının önlenmesi ya da durdurulabilmesi için çalışmaların yapıldığı, köy halkının da bu davaya katılmaya hazır olduğu öğrenildi.

Karadağlı kadınların ve çocukların gözlerindeki umut ışığı; altın madenine, termik santrallere, HES’e, sermayeye karşı
doğayı, insan gibi yaşam hakkını savunan çevre mücadelesinin naif, neşeli, becerikli, saf, güçlü, özgür, coşkulu, kararlı, inatçı yansıması… Dünyayı ayakta tutan iyilik zincirinin yepyeni, çok güzel halkası…
10589619_10152623598981585_849029463_n
Haberin, Evrensel gazetesinin internet sitesinde yayınlandığı link;
http://www.evrensel.net/haber/89499/karadag-altincilara-karsi-direniyor.html#.VCKz_51rOhg

Luxus Orta Dünya Müzikleriyle Güler Yüzlü Bir Sokak Hareketinin Peşinde…

Standard

Korunaklı masalında etrafı milimetrik çizgilerle sarılanlara;  e57dcda5cd209d9de47a8452e1b505648dfa6910
Kapacak köşe ararken zarardan dönülecek köşeleri kaçıranlara,
sabahın sekizinde fırfırlı eteğiyle, kravatıyla
telaştan, koşuşturmaktan derbeder
herşeyden kaçmak isterken;
yüzünde zoraki bir gülümseme bulanlara,
Aklı karışanlara, başı zonklayanlara;
Balansı tutturamayınca toleransı olmayanlara,
Şirin babanın bile bunaldığı dünyaya dayanamayanlara,
dayatılanların farkında; sistemin bebeği olmayanlara
kendi sesini, rengini, şarkısını arayanlara merhaba,
diye yaparım açılış anonsumu radyo programında…
Luxus çalar fonda; ‘Hayat zaten Bi’lareya…’

Onlar da yeri hazin gözlerle arşınlayan bakışlardan sıkılanlara,
Tekrarlandıkça içi boşalan bir takım karanlık argümanlar yerine
hayatın dandikliğine takla atanlarla, dil çıkaranlarla birlikte söylüyorlar şarkılarını
bıyık çiziyorlar sevimsiz suratlara…
Müziklerini yolcu kapasitesi geniş bir cadı süpürgesine benzetmeleri ondan manifestolarında…
Şarkı sözleri de bir o kadar kıvrak, eğlenceli
Gönlüm kupkuru bir çöl, susuzum yanıyorum derken zıplattıkları,
sen bunu al felek diye diye göbek attırdıkları müzikleri gibi…

luxus
Luxus güler yüzlü, kendine özgü müziğiyle sahnede 2005’den bu yana…
Kah iflah olmaz muzip ruhlarını katarak yaptıkları coverları,
kah Alper Bakıner’in lezzetli kaleminden çıkan kendi şarkılarını söylüyorlar
türler arası ve ya Oriental Blues olarak betimlenebilecek bir tavırda…
Kamucan Yalçın klarnetiyle eşlik ediyor Alper’in kemanına…
Ozan Akgöz akordeonda, Burak Beyrek davulda,
Payam Ghasemi ve Cem Kurt gitarda
Grubun fıtratında var doğaçlama.
İki albüm çıkardılar, üçüncüsü ekimde raflarda
İlk albüm Acayip Şeyler’in ismine yakışır biçimde bir hikayesi var ikincisinin;
Bildiğimiz bir lira, Bi’lareya’ya düşmüş işportada
Al sana sistemin diline bir çizik daha…
Albüm kayıtları için stüdyoya girmeden,
sıcaklarda bünyeyi hoş tutan müzikleriyle güneye göç etmeden önce
‘ahaliyle’ buluştukları son konserlerden birinden denk geldik Luxus’la Çanakkale’de…
Yeni albümden artık ‘orta dünya’ diye tanımladıkları müziklerine,
sistemin bize yapmak istediklerinden dans ederek gerçekleşecek güler yüzlü devrimlere
neler konuştuk neler konser öncesinde…
Buyrun, Luxus eşrafından Kamuan Yalçın ve Alper Bakıner sizlerle 🙂

DSCF6043

Latince’de ‘ışıklar’ mış Luxus’un kelime karşılığı…
Müziği sokakta arayan, öğretilenlerin dayattığı kalıbın dışında nefes alan, uymayan, derdini de neşesini de eğlenerek anlatan, ritmin peşinden çağırdıkça kalabalıklaşan, kişisel özelliklerini ayrı ayrı koruyup özgürce müziğini yaparken bir yandan da bir arada bu kadar güzel duran müzisyenlerden oluşan   gruptan saçılan rengarenk ışıklar, olarak da genişletebilirim sıkı bir dinleyeniniz olarak bu tanımı…

Alper Bakıner: Herkesin yakalayabileceği bir şey değil bu, çok şanslı hissediyorum kendimi. Grup arkadaşlarıma yoldaşlarım diye bakıyorum, sonuna kadar beraber yürüyeceğim insanlar… Onların da böyle hissettiğini biliyorum. Grubun akordeoncusu Ozan ve klarnetçisi Kamucan’la 1996’da Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü’nde tanıştık. Orada bile bizi mutlu edecek, kendimizi ifade edebileceğimiz müziği konservatif bilginin dışında bir yerde aradık. Bilgilerimizi de hiçbir zaman reddetmedik; o bilgiler hep durdu ve bize çok yardımcı oldu ama bir noktada artık başka şeylerin peşine düşmek lazım; yaşayan müziklerin… Biz hep böyle düşünüyorduk, o yüzden de bir aradaydık. Luxus’u 2005’de kurduk. O zamandan beri birlikteyiz. Gruba sonradan katılan arkadaşlarla sıkı bir şekilde devam ediyoruz yola…

Kamucan Yalçın: Tutkuyla bağlıysan eğer yaptığın işe; müzikte ya da herhangi bir meslekte, bir sorun olmuyor. Bu iş de dışarıdan göründüğü kadar keyfekeder ve entelektüel değil sadece; çok ciddi bir beden eğitimi istiyor. Kendinize çok iyi bakmak zorundasınız; serserilik kısmı işin biraz cilası, dışa yansıması… Bu tip koşullarda tutunmak ve performansa sağlıklı bir şekilde devam etmek istiyorsanız, gerçekten çok sağlıklı yaşamanız gerekiyor. Bizim hiçbir zaman hayattan çok büyük maddi beklentilerimiz olmadı. Başka tür bir ahlak peşindeyiz. Üç otuz paraya çorba kaynasın ki biz severek yaptığımız işi yapmaya devam edebilelim derdindeyiz. Elbette harika paralar kazansak harika olur ama eğer başka şeyler yapmamız gerekiyorsa para kazanmak için; yapmadık, yapmıyoruz, yapmayacağız. O yüzden de çok mutluyuz, çok eğleniyoruz. Sokak sadece bir tür alternatif sahne biçimi değil, hayatın ta kendisi… Dolayısıyla da orada olmak gerekir.

‘Biz son kalan kar birikintisini oynaşmaya mekan tutmuş iki çılgın kedi için çalarız yalnızca, lakin herkes bundan sebeplenir’ diyorsunuz ama en çok siz sebepleniyorsunuz, sahnedeki enerjinize bakınca : )

Alper: En önemli kıstas bu. Birbirimize baktığımız bir dairede gibi hissediyoruz kendimizi sahnede. Evet hepimiz seyirciye dönüğüz ama sanki birbirimizle müzik yapıyoruz ve bundan büyük keyif alıyoruz. Biliyoruz ki biz keyif almazsak karşımızdakinin keyif alması mümkün değil…

Kamucan: Enstrümanınıza hakim olmanız gerektiği kadar, yaptığınız müzikten keyif almalı, o anın içinde olmalısınız. Bir ameliyat masası başında akşam ne pişirsem diye düşünen cerrah kadar tehlikeli, sahnede başka şeyler düşünen bir müzisyen… Çok ruhsal bir şey sahneden dinleyiciye geçen… Bunu anlamak için hiç kimsenin korkunç bir akademik eğitime, müzik eleştirmeni donanımına ya da iyi bir kulağa sahip olmasına gerek yok. Biz seyirciyi mutlu etme derdindeyiz. Galiba sahnenin önünden de eğlenceli görünüyoruz; iyi şeyler geçiyor insanlara, başka hiçbir şey istemiyorum hayatta...

Ben ilk kez canlı izleyeceğim sizi ama videolarınızdan bile geçiyor o yerinde duramama hali…

Alper: O zaman sıkı durun, umarım antrenman yapmışsınızdır çünkü bu akşam epey zıplayacaksınız 🙂
Kemerleri çözün, uçuşa geçiyoruz !


Sosyal medyaya da yansıyor Luxus’un eğlenceli ritimleri, bu kendine has dili… İyi bir iletişim halindesiniz “ahali” diye seslendiğiniz Luxus muhipleriyle… Grubun günlük hallerini, gelişmeleri hemen paylaşıyorsunuz facebook sayfasında; konserlerle ilgili aksaklıklar da dahil buna.

Alper: ( gülüyor) Evet, bunu önemsiyorum çünkü; içten olmak lazım. Arada naylon bir his gördüğüm ya da hissettiğim zaman hoşuma gitmiyor. En yakın arkadaşımla nasıl konuşuyorsam, sosyal medyada da aynı şekilde konuşmayı seviyorum. Buradan da söylemiş olayım, ben yazıyorum o yazıları, yanıtları 🙂 Bir manifestomuz var, onu da Kamucan’la beraber yazdık; Luxus, boynunuzdaki kravatın yasaklanmış göbek atma isteğidir. Terli terli su içmenin yegane bahanesidir.

Web sitesi de en az Luxus ve manifestosu kadar renkli, eğlenceli …

AlperSite Kamucan’ın çizimi… İkinci albüm kapağındaki çizimler, yazılar da ona ait, eli oldukça maharetli : )

luxus1

 

Kamucan: Bize daha çok gider gibi düşündüm öyle bir şeyi, imkan ve vakit olsa başka fikirler de var. Parlak parlak, oradan buradan fırlayan birtakım aplikasyonlar yerine, bizim hayatta kotarmaya çalıştıklarımıza benzer bir şey olsun istedim, derdimizi doğru düzgün bir şekilde ifade etmesini… Çok da pırıl parlak, steril bir halimiz yok bizim, o yüzden sitenin bizi yansıttığını düşünüyorum. Zaten ilk mesajının da hala ‘site açıldı’ olması 🙂
Onu bir ara güncellemeliyiz 🙂

Lokomotifi çok sık kullanmışsınız çizimlerinizde… Var mı özel bir anlamı Luxus sözlüğünde?

Kamucan: Alper’in şarkı sözleriyle alakalı bir şey… Kişisel hayatımda birisi beste yaptım diye geldiğinde her zaman büyük bir tedirginlik hissederim. Fikriniz sorulduğunda, kötü olan bir şeye iyi olmuş diyemezsiniz, bu çok önemlidir. Alper’in bütün bestelerini hep çok beğendim. Aynı şey yazdığı sözler için de geçerli. Bunlar çok güzel, bizim hayatımızla birebir bağlantılı sözler…  Lokomotifin hikayesine gelince, ilk albümü hazırladığımız zamanlar Alper insanüstü bir çalışma temposu içindeydi. Günde 4 – 5 saat uyuyordu, özel bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Çok mutsuzdu, kravat takıyordu. Sirkeci tren hattını kullanıyordu. Bu onun için; oradaki kentsel dönüşüm ve bize benzemeyen ölsün tavrıyla yeniden tasarlanan şehrin turistik yıkım turu gibiydi. Bizim en büyük sıkıntımız, ilerleme adı altında bize sunulan ve kendine özgü, çeşitli olan ne varsa öldüren ideoloji biçimi… Diyor ya zaten şarkıda; bu trenin ben hoşuna gitmem , hayat zaten bi’lareya… Tren neşeli, içinde şenlik barındıran farfarlı bir şey biryandan da… Bir sürü müzisyenin bir trene doluşup gittiği an da öyle… Alper’in etrafında dolaşmayı sevdiği çeşitli imgeler var böyle hayatlarımızla ilgili; tren ve elma gibi… Hayatlarımız ortak olduğu için bunlar, üzerine düşünmeyi sevdiğimiz, kendi içimizdeki kadim arketiplerimiz…

logo

Luxus, 3. albüm için geri sayıma başladıSosyal medyada paylaşıyorsunuz gerçi prova, kayıt hallerinizi ama biraz tüyo istesem, bu kez nasıl süprizler bekliyor bizi? 

Alper: Sürpriz coverlar olacak yine, bir tanesi garanti, bir tanenin arayışı içindeyiz. Umuyorum ki sekiz şarkı olacak. Şu an altısı ve bir coverımız tam olarak bitti. Yedincisinin provaları bitmek üzere. Ben iki şarkıyı daha yazmak için inzivaya çekildim. Kayıtlara başladık. Ekim ayında albümün çıkmasını umuyoruz, buradan da onun müjdesini vereyim.

Kamucan: Mutfak fokurduyor, iyi gidiyor. Luxus’un kendi içindeki diskogrofisinin de iyi gittiğini düşünüyorum. Genel ortalama söz konusu olduğunda; ritmik olarak sakin demek iyi olmaz, kudurmayı seviyoruz sonuçta, biraz daha kıvamlı, demli bir durum söz konusu…  Sözler geçen sene başımıza gelen, başına gittiğimiz olaylarla paralellik içeriyor. Başımıza gelenleri anlatıyor yine Alper, biz de destekliyoruz. Daha fazla detaya girmiyorum, albüm süreci değişken ve hassas olduğu için yalan söylemiş olmaktan korkuyorum. Dediklerim değişebilir, grup başka bir hale sokabilir. Sağlıklı gidiyor.

Grubun tromboncusu Mikail Şimşek, toprak beni çağırıyor deyip Olimpos’a yerleşmeden önce 7 kişiydiniz ve Bi’Lareya’da aynı ekiptiniz. O albümün dişi enerjili olduğuna dair bir yorum okudum ve bu çok hoşuma gitti, nihayetinde Kamucan kalabalık grubun tek kadın sesi…    

Kamucan: Metin de dişi… Benim solo olarak söylediğim bir şarkı var, Felek, Alper onu kadın vokal düşünerek yazdı. Bu albümde de en az bir tane olur diye düşünüyorum. Kadın önemli ve neşeli bir şey 🙂 Albüme o havanın sinmesi de öyle… İkinci albümde olduğu kadar yoğun mesai yapamadık ilk albümde; daha çok Alper o işi çekip çevirdi, biz geldik, çaldık, gittik gibi oldu fakat ikincisinde Alper’le bolca yanyanaydık mesaide… O yüzden ikinci albüm daha çok içme sindi ve elimin kokusunu, tadını daha çok hissettim. Bunda da öyle olur dilerim.

15191_831479880201811_1690091464_n

İlk albüm Acayip Şeyler’de Müslüm Gürses efsanelerinden Yuvasız Kuş ve Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş’ı Luxus’ca yorumlayarak hem sizi sahneden tanıyanlara sürpriz yaptınız, hem de Adana’da arabeskle tanıştığınız lise yıllarınıza selam çaktınız. İkinci albümde Kamucan’ın söylediği Felek, bu niyetin devamı mı?

Alper: Felek için ekşi sözlükte birisi, bu şarkı sadece hoppa bir şarkı diye yazmış. Çok hoşuma gitti, tam karşılıyor. Başka türlü tanımlamak bence çok gereksiz. Orada zaten gönderme yapılan şey arabesk ya da arabesk kültürü  değil. Ben severim arabeski, çok da barışığım ama o değil… Felek sadece hoppa bir şarkı o arkadaşın deyişiyle, ona da teşekkür ederim bu vesileyle…

Grubun tavrını, hayata ve müziğe bakışını yansıtan şarkıların başında geliyor benim için Sistematik Bebeğim…
Ne zaman o şarkıyı çalsam radyo programımda, arkasından şöyle derim;
‘Bu şarkı, bir sabah fırfırlı eteği, yüzünde riyakar gülümsemesiyle karşılaşanlara,
telaşından, koşuşturmaktan derbeder olanlara, korunaklı masalında üstü başı perişan kalanlara ama bütün bunların farkına varıp, sistemin bebeği olmayanlara, yeniyi arayanlara…’

Kamucan: Kadın kadar güzel, hala kendine dönük, kendisiyle temasını yitirmemiş bir varlıkta çok daha ezici ve can sıkıcı oluyor sistemin etkisi… Alper, sistemin kadınlara yaptıklarından dolayı çok mutsuz. Sabah saat sekizde sokakta çok yorgun bir insan görüyorsunuz, yüzünde iki ton makyaj… Aslında üzgün; o yüzden diyor ya şarkıda, üstün başın perişan… Ne kadar şık giyinsen de, makyaj yapsan da, saçına fön de çektirsen, üstün başın perişan; çünkü toprakla bağ halinde değilsin. Sevmediğin bir işi üç otuza yapmaya devam ediyorsun. O insanları kesinlikle yargılamıyoruz, bu da bir tercih… Hatta çok daha güvenli ve sağlıklı bir tercih olabiliyor çoğu zaman çünkü biz önümüzü göremiyoruz, hiçbirimizin sigortası  yok. Sığ suda yüzmüyor oluşumuzun bir sürü avantajı ve dezavantajı var. Bir tür soluk alma, uyanış noktası olabilir belki o şarkı… İşini bırakmak isteyen bir insan varsa ve bu şarkı onu teşvik ediyorsa çok seviniriz tabii… 🙂

Alper: ( gülüyor) Bunu da yapabiliyorsak, maşallah diyeceğim bize : ) Çok teşekkür ederiz, bunlar hep alternatif müzikler, alternatif şiir arayışları, dinleyiciye çok ulaşabilen şarkılar değil… Böyle karşılıklar bulması bizi çok mutlu ediyor.


B
undan birkaç ay önce Hüsnü Arkan’la yaptığım röportajda Abbas’ı konuşmuştuk onunla… Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölüm temalı şiirinin nasıl bu kadar keyifli bir şarkı haline geldiğini, giriş müziğinden sonra Haydi Abbas Vakit Tamam derken gülümsettiğini… O da bunu bana değil, Luxus’a sor dedi: )

Alper: (gülüyor) Neden saçların beyazlamış arkadaş da aynı hikayedir. Biz şarkıdaki ya da şiirdeki hissiyatı öbür tarafa çevirmeyi, yani taşın kara yüzüne değil ak yüzüne bakmayı seviyoruz. Sağolsun Hüsnü de böyle bir davette bulundu bize, bu şarkıyı siz yapar mısınız, eti sizin kemiği benim şeklinde… Biz de zevkle dedik. Sadece gitarla çalıp söylediği bir demosunu gönderdi. Biz bir gün oturduk onu nasıl düzenleyelim diye, biraz düşündük ve o dinlediğiniz şey çıktı ortaya… Ben de çok hoşnutum o şarkıdan, çok hafif bir şey çıktı, hatta bunu çok kısaca tartıştık kendi aramızda; bu bir ölüm şarkısı aslında… Dedik biz hep böyle bakmadık mı ölüme ya da hayata; öbür tarafından, içindeki neşeli şeyi bulmaya çalışarak… Bir yandan da evet bir ölüm şarkısı ama aslında Cahit Sıktı da çok neşeli bir şekilde giriyor; Haydi Abbas Vakit Tamam diye… Ölüm bu kadar basit işte…


“Yıllardır soruyorum bu soruyu kendime, bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim” derken bir yandan neşeyle dans ettirmek, Luxus’a has olsa gerek…

Alper: Ancak bizim yapabileceğimizi iddia etmek bizi çok fazla büyüksemek olur, bunu yapabilecek çok insan vardır. İş; istemek. Sana göre sadece biz yapıyorsak, buna çok mutlu olurum 🙂 Böyle devam edeceğiz sonuna kadar. Hayattan zevk almamızı sağlayan hikaye bu…

Dayanışma konserlerine de destek veriyorsunuz müziğinizle… ‘Eğlenerek eylem’ mümkün mü? 

Alper: Belki de yapacağımız, arkamızda bırakacağımız en önemli şey bu olacak. Biz Emma Goldman’ın izinden gidiyoruz; ‘Dans edemediğim devrim, devrim değildir.’ Yani güler yüzlü bir müziğin, güler yüzlü bir isyanın, güler yüzlü bir sokak hareketinin peşindeyiz. Kendi kişisel tarihimde de 90’ların ortalarında o asık yüzlü sol gelenekle çok haşır neşir olduğum için bunu söyleyebiliyorum, çok uzun zamandır o geleneğin de tam karşısında yer alıyorum. Bu iş asık suratlı, çatık kaşlı olmaz, güler yüzlü olur. Ancak o zaman dans edebileceğimiz devrimler inşa edebiliriz.

Kamucan: Bunu çok önemsiyoruz. Herkes istediği biçimde müzik yapma özgürlüğüne sahip. Sırf gülelim gibi bir durum da olmaz ama biraz daha gülümseyerek anlatmayı önemsiyoruz çünkü dünyanın ve memleketin haline bakınca, biraz dil çıkarmaktan başka çaremiz yok. Dolayısıyla da bu sadece seyirciye sunulan bir şey değil, kendi kendimizi de uyguladığımız bir tür tedavi, şifa hali, bir kahkaha terapisi… Oradaki neşe bir tür sektörel malzemeye dönüşmediği, gerçekten içten olduğu müddetçe, sahnede bir sürü eğlenceli şey söylemek derdindeyiz.

luxus

Oldukça sık çıkıyorsunuz turneye, albüm için stüdyoya kapanmadığınız dönemlerde hep sokaktasınız müziğinizle… Ve festivallerde… Sadece müzik değil;  film, edebiyat gibi farklı festivallere katılmışlığınız da var geçmişte… 

Kamucan: Böylesi bizim için çok daha keyifli… Bir keresinde Binnur Kaya’yla şöyle bir şey olmuştu; Yabancı Damat’da oynuyordu o sıralar ve Binnur Kaya fenomeni daha yeni beliriyordu. Ben de sırf İlker Aksum’la muhabbeti için diziyi izliyordum. Bir gün ona çok güldüm, Allah da seni güldürsün falan deyip çıktım evden. Akşam Hayal Kahvesi’nde çalıyorduk, konserin sonunda fark ettim, kenara dayanmış bizi dinliyor. Dedim işte budur, işte bu gerçek bir alışveriştir. Bu kişi beni mutlu etti, harika performansıyla beni çok eğlendirdi ve gelmiş bizi dinliyor. Bilmiyorum bizi her zaman dinliyor muydu yoksa tesadüfen mi oradaydı ama gelmişti işte, eğleniyordu, alkışlıyordu. Acayip mutlu olmuştum. Bir edebiyat, tiyatro, film festivaline gittiğiniz zaman da böyle kıymetli temaslar oluyor. Sizin izleyip alkışladığınız insanların sizi alkışlıyor olması harika bir şey…  Ankara Sinema Derneği’nin yaptığı gezici festivalde de kar amacı gütmeden koşa koşa gittik nereye giderlerse, iki yıl çaldık, çok eğlendik. Sonra onlar da bizi Berlin Film Festival’ine götürdü. Türk resepsiyonunda çaldık, çok keyifli oldu. Dilerim böyle karşılaşmalar devam eder.

Bayılıyoruz ya etiketlere, kategorileştirmeye; farklı bir şey duymayagörelim, illa bu gibi demeye, benzetmelere… Luxus’un müziği de konumlandırılamadı uzunca bir süre… Gogol Bordello gibi diyenler de oldu, dünya müziği, balkan esintili de… Oriantel Blues ifadesi karşıladı sanırım beklentiyi…

Alper: O kavramı artık kullanmıyoruz. 4 kişilik akustik bir ekip olarak kurulduğumuzda doğaçlamaya dayalıydık. O zaman yarattığımız bir kavramdı Oriantel Blues ancak Acayip Şeyler albümü çıktığından beri karşılamıyor artık müziğimizi… 20 tür müzik var neredeyse yaptığımız; tango, arabesk, ska, punk, gipsi, balkan…  O yüzden bunların hepsini sıraya dizmektense, türler arası demek müziğimize daha makul… Dünya müziği kavramını ben çok sevmiyorum ama bizi hep dünya müziği kategorisine koyuyorlar. Geçen gün bir arkadaşım çok güzel bir kavram buldu, ilk defa burada söylüyorum; orta dünya müziği… Dedi ki, Luxus’unki dünya değil, orta dünya müziğidir. Çok hoşuma gitti 🙂

Kamucan: Aslında başından beri öyleydi fakat insanlara orta dünya müziği deyip de geçemiyorsunuz . Siz nasıl bir şey çalıyorsunuz dediklerinde kalakalıyorsunuz; ya sekiz tane şey sunmak ya da pop değil demek zorundasınız. Her tarafa sirayet eden bu hakim totaliter yapıda böyle bir şey var; insanlar sizi tür cenderesine sıkıştırmaya çalışıyorlar. Bu durumda bir şey uydurmak zorunda kalıyorsunuz ama biz o zaman da sürekli altını çizdik; oriental blues bizim uydurduğumuz bir müzik türü değil, bir ruh halidir. Blues da öyle… Aslında oriental sözcüğüyle de meselemiz var, orada da onu bir miktar dalga geçer gibi kullandık. Oryantalizm mevzusu da başka bir röportajlık konu… Bir süre sonra baktık insanlar ne çaldığımızı anlıyorlar, ortaya karışık demeye başladık sordukları zaman. Keyfekeder demeye başladım. Biz sevmiyoruz bu tür cenderesini… Tango olabilir, hip hop olabilir, funky, soul, türkü… Hiç farketmez.  Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim klişesi aslında çok sağlıklı bir klişe… Kulağı açık tutmak lazım. Radyo işi yapıyorsun, bilirsin; kendine verilen her türlü müziği bir balkon konuşması edasıyla dinleyen bir topluluk var. O insanları da anlıyorum, yeni bir şey sunulmadıkça bu durum genişlemez, değişmez. Dolayısıyla biz bu işi zengin tutma eğilimindeyiz. Her şeyden önce kendimiz için… Sıkılırız sek bir rock band olsak, ya da sadece etnik tınılar kovalasak… Bütün dünyanın müziği bizim müziğimiz…

O gece taktık kemerleri geçtik uçuşa… Gevşedi kravatlar, bıraktı herkes kendini Luxus’un müziğinin ortasına…  Bıyık çizdik asık suratlara, dil çıkardık öğretilip tekrarlandıkça içi boşalan her ne varsa… Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim derken keman ve klarnet müthiş bir hızla eşlik ediyordu doğaçlama dansımıza… Bir çizik de biz attık bizden mükemmel sıradanlar olmamızı bekleyen sisteme; Bi Lareya…
Luxus’a, menajerleri Banu Saman’a, Öküz Kültür Cafe’nin işletmecisi Ayla Eroğlu’na ve çalışanlarına, Kampüs FM Genel Yayın Yönetmeni Osman Cevizci’ye ve gazeteci Şebnem Yüksel’e, bu röportaja keyifli katkılarından dolayı, şükranla….