Dört bir yanı kalpler, kırmızı güller, ayıcıklı şekerlemeler, buram buram satış stratejisi kokan, “aşkın en saf hali” tek taş yüzükler, tatlısı çilekli pasta olan alakart menüler, avuçlarını ovuşturan gözünü satış hedefi bürümüş temsilciler sarmış; maddiyatla bunca anılmaktan, abartılı bir gösterişe zorlanan sevgi bile ne yapacağını şaşırmış; “sevgililer gününde sevgiliye enn enn hediyeyi almanın sevgiyi göstermenin koşulu olduğunu”, -sevgililer gününde sevgilinizi etkilemenin on etkili yolu- listesinden okuyanları; duygularını cümle aleme ve sevdiceğine nasıl ispat edeceğinin derdi sarmışken ve nadir çiftler, 14 şubat ve kapitalizmi ayrıştırabilip gönlünce yaşıyorken; ben de bir türlü unutamadığım aşkımla dört yıl aradan sonra yeniden buluşacak olmanın heyecanındaydım 🙂
Bantlarını çıkarıp çıkarıp serçe parmağımla yeniden sarmaktan oyun yaptığım (niyeyse:) kasetleri dinlemek değildi tek zevkim teypte… Ya da beğendiğim şarkıyı radyoda sabırsızlıkla bekleyip, başladığında “kırmızı ve yanındaki tuşa” birlikte basıp boş kasede çekmek, o sırada biri kapıyı açıp içeri girecek olursa ona şiişşt demek, o şarkıyı bazen arkadan gelen , istenmeyen ama bazen de komik olabilen seslerle birlikte dinlemek 🙂
Sesimin nasıl çıkacağıyla mı başlamıştı merağım orası hayal meyal… Kırmızı tuşa basıp , “sesim de tam çıksın diye” ağzımı hoparlöre dayayıp ilk mikrofonumu yapmam dün gibi aklımda:) Gerçek bir mikrofonaysa, Edirne’nin yerel kanalının çocuk programında masal anlatırken konuşmuştum ilk, heyecandan ellerimle oynaya oynaya:) Acaba orada mı başlamıştı kamera sevdam da?
Artık nostalji kelimesiyle birlikte anılan teybimle aramdaki bu kimselerin bilmediği minik oyunum, gerçek oldu altı yıl önce, gerçek mikrofon ve kulaklıkla hemde:, Radyo Dokuz Eylül’de… Radyomuzun kaliteli yabancı müzik çizgisini sonuna kadar sağlamaya hevesli; yağmur yağınca bazen yayınımız kesilse de, kulaklığımız da bozulsa ara ara,yayınını büyük bir heyecanla bitiren, radyosuna hayran, hep daha iyisini yapmak isteyen üniversite öğrencileriydik. Kırmızı ışıkta durunca otobüs, yandaki arabaların içine bakar, 107.90 ‘u görünce kocaman gülümserdik. Bu arada İzmir’de pek sevilirdik, internet üzerinden de çok dinlenirdik.
Radyonun kokusu olur mu? Daha önce anlamazdım “Sahne tozunu yuttum, radyonun büyüsü başka, sinema sinema” gibi beylik lafları… Bana kalırsa çok iddialıydı, sadece laftaydı… Radyonun bir kokusu olduğunu, gerçekten bir sihiri olduğunu, radyomuz kapandıktan sonra, ara sıra burnuma gelip hüzünlendirdikçe anladım… Evet televizyonculukla mikrofon kamera birlikteliğim biraz daha devam etti ama radyonun yeri hep başka kaldı…
Birgün yayındayken gelen telefon aklıma geldikçe gülümsetir kocaman içimi… Hala hatırlarım; ismini Derin Deniz koyacağı bebeğini beklerken , doğumdan önce yayında çaldığım şarkı listesini dinlemek istediğini söyleyen ve hazırladığım cd ‘yi tam da doğum günümde almaya geldiğinde bana nergis getiren ve harika bir hediye olan o tatlı anneyi… Dedim ya, siz yayındayken ve şarkılarınızı çalarken, hiç bilmediğiniz birilerinin duygusuna, kalbine dokunabilmek, onları gülümsetebilmek gerçekten sihirli 🙂
Radyo büyük aşkım… Ne şahane ki, yollarımızın bir daha kesişebileceğine ihtimal vermezken, bir gün pat diye sürpriz yapıverdi… 16 şubat itibariyle, radyoda yine ,yeni, yeniden başlıyor Güneş Enerjisi 🙂
Bu arada programın ismi de Güneş Enerjisi… Hem blogumun esin kaynağı olması sebebi, hem de enerji kelimesini – ismimden de mi ötürü ne:) – bunca seviyor olmam, kullanmam, arkadaşlarımın da benim bu seçimimi destekleyen çok kıymetli dilekleri ile, bu kez Çanakkale’de, yine üniversite radyosunda, başlıyor dört yıl aranın ardından büyük buluşma:)
Ben çok heyecanlıyım, çok da mutlu…Seçimlerimle hayalimden vazgeçtiğimi düşünürken ve radyoyu deli gibi özlerken, hiç beklemediğim anda, şahane tesadüflerle , hem de tam benlik bağlantılarla “ışınlarımla çektim çektim” diyerek “evrenden torpilim vaar!” dedirten bir radyoda karşıma çıktı benim evrimini teyp hoparlöründen tamamlayan vefakar mikrofonum:)
Eğer birşeyi gerçekten istiyorsan,seviyorsan ve seni mutlu edeceğine inanıyorsan, neden hayatında olmadığına ilişkin saydığın bütün o yüksek sesli maddelerin, birer “bahane” olduğunu; ama ile başlayan ve seni bu konuda kendine göre haklı çıkaran her bahanenin ve sebebin; aslında işin kolayına kaçarken bunun suçunu başkalarına yüklemenin dayanılmaz hafifliği olduğunu; hayallerin ve düşüncelerin zamanla değişebileceğini, hayalini ya da istediğini yaşayamadığını düşünürken, eğer sağladığı; senin “o” duygunsa, yaşadığını hayaline ve istediklerine uyarlamanın keyifli bir güç verdiğini öğrendim…
Ne diyorduk? Evet, her cumartesi, pazar saat 14.00 ile 16.00 arasında, Çanakkale’de 94.00 frekansında, internet üzerinde kampusfm.comu.edu.tr adresinde canlı yayında, mikrofon başındayım… Haftasonuna renk katacak, geçmişten sürpriz yapacak, özlediğimiz, sevdiğimiz, bizi mutlu edecek şarkıların dümeninde, hiç bilmediğim ve artık çok iyi bildiğim kalpleri, mikrofon başından mutlu edebilmenin keyfi yeni rotam, şarkıların o gün keşfettireceklerinin yeni seyri… Hadi mutlu edelim kendimizi… Denk gelir de dinlerseniz, beni de çok mutlu edersiniz… E hadi, gülümseyerek biz başlayalım, yükseltsin enn sevdiğimiz müzik de enerjimizi 🙂