Monthly Archives: Temmuz 2014

Yeni Türkü’nün şarkılarıyla “Eyvallah” büyük maskeli baloya…

Standard

Murathan Mungan’ın ‘Sesler, yüzler, sokaklar’şiirinin
hiç unutulmayacak dizesi onların müziği…
İstediğimiz başka türlü bir şey’in,
denizden, çimen yeşilinden tarifi…
Bazen dans ederek şehri dolaşan bir çapkın dilenci
yağmurun küçük elleri
gördüğümüz her güzellikte o kadar sevdiğimiz resmi…
Her şey binip gitmeden uçurtmalara,
biz büyümeden, o kirlenmeden daha;
demir alan dünya, vira vira…
Kanadı göçmen buluta takılan telli turna…
Yıllardan, yollardan sonra şarkılar söyleyen çocukların
günebakan düşleri; denizlere çıkan sokaklarda…
Tak ettikçe canımıza maskeli balonun sahte yüzleri;
Hayat yenilesin diye bizleri, sığındığımız çemberin dışı, içi…
Buğdayın Türküsü’nden Şimdi ve Sonra’ya; her dem yeni…

577869_423730697639011_199921632_n
Derya Köroğlu, yıllardır hikayelerimize ve yakın geçmişe tanıklık eden o şarkıların değişmeyen sesi
LP, kaset ve CD biçimleriyle 37 yıla yayılan 17 Yeni Türkü albümünün kartonetlerdeki değişmeyen ismi…
Grupta bazı yüzler değişti; şimdi Erkin Hadimoğlu, Serdar Barçın, Furkan Bilgi,
Sezer Alemdar ve Bahadır Tanrıvermiş’le devam ediyor yoluna Yeni Türkü , yıllardır bildiğimiz gibi…
Ne zaman duysak içinden kurtla kuzunun, şekerle balın,
denizle balıkların, güneşle ayın geçtiği müziklerini,
Çengelköy masal olur; en sevdiğimiz oyunlarımıza, çocukluğumuza götürür bizi…
Herkesin bir Yeni Türkü şarkısı ve her Yeni Türkü şarkısının
kendi masalımızda ortaya çıkacağı bir zamanı vardır.
Hiç bitmeyecek bu yol arkadaşlığı;
eski bizi şimdiki bize anlattığındandır.
Şarkıları zamansızdır…
Umut, coşku, heyecan, aşk her masalın sonuna yakışır.
Aradığın; başka türlü renkte, tattadır.
Masalların kahramanları da vardır, anlatıcıları da…
Yol bu ya; karşılaştık evvel zaman içinde Derya Köroğlu’yla
Eyvallah dedik tükenmeyen umuda, yediveren hayata,
maskeli balolara, tesadüflere ve şarkılara…
Şahane bir röportaj düştü gökten elma niyetine sonunda : )

IMG_20140728_185329

Hani derler ya ‘dört gözle’… İşte öyle bekliyorduk Yeni Türkü’yü Çanakkale’ye… Hoşgeldiniz, iyi ki geldiniz…

Çok teşekkür ederiz, hoşbulduk. Çanakkale benim eski göz ağrımdır.

Öyle mi,  Ankara’yı özel zannediyordum Yeni Türkü’nün ve sizin geçmişinizde. Nasıl başladı ilişkiniz bu şehirle?

Çanakale de özeldir; dedemin yıllar önce gümrük memuru olarak çalıştığı, annemin ilkokula gittiği şehir… Ailemiz burada, ahbaplarımız çok… Hatta sırf bu nedenle Geyikli’de 10 dönüm bir zeytinliğimiz vardı. Çanakkale ile hatıralarımız eskidir. Bozcaada’yı da hayatımızdan hiç eksik etmeyiz.

Harika, bir kez daha çok mutlu oldum Yeni Türkü’nün hikayesine bu şehirde konuk olduğuma… Derya Bey fakülteden mezun olduktan sonra mimar olarak devam etseydiniz; ne yağmurun küçük ellerini çizebilir, ne de değdiğiniz hayatlara bu kadar duygu bırakabilirdiniz.  37 yıl oluyor grup kurulalı ve siz başından beri içindesiniz.’Başka türlü bir şey’ midir Yeni Türkü’nün tadı, rengi?

(Gülüyor)  ODTÜ mimarlıktan  mezun olduktan sonra ekonomi masterı yaptım. O anlamda meslek hayatım biraz karışık ama müzik başından beri hep var. İlk gitarımı anneannem hediye etti. Bu çok özel bir şey, şanslıyım… Ailede herkes bir enstrüman çalar, şarkı söyler. Türk Sanat Müziğine büyük bir düşkünlük vardır. Meğer bizim dört kuşak ötemiz; Klasik Türk Müziği bestekarı Hacı Arif Bey’miş. İtiraf ediyorum, bunu sonradan keşfettim. Öğrendiğimde müziğe çoktan başlamıştım. O dönem dünyada barış için muhalif, büyük bir hareket vardı; barış ve aşk vardı. Müzik de bu duyguları dile getirmenin bir aracıydı. ‘Music is love’ dedik biz de : ) Çok önemli bir şey o şevkle başlamak; hiçbir zaman ticari bir kaygımız olmadı. Bizim müziğimizi kimse dinleyemedi başta. Yukarıdan aşağı yasaklar vardı ülkede ve müzik de yasaktı. Özel televizyonlarla özgürlüklerin biraz daha açılmasıyla birlikte, ki neredeyse 90’lara gelmiştik, insanlar bizi tanıdılar. Nasıl başladıysa öyle gidiyor aslında, biz de yolumuzu saptırmadan devam etmeye çalışıyoruz aynı ruhla…

Biz de devam ediyoruz kendi yollarımıza Yeni Türkü’nün müziğini kata kata…  Bir kez daha dönecek olursak başa, gruba bu ismi şair Yaşar Miraç’ın verdiğini biliyoruz da İnti İllimani’niye bir öykünme de var değil mi kuruluşunuzda?

Var tabii : ) Sanatın ve müziğin özünde evrensellik olmalı ama bastığınız topraklar da çok önemli. Hem ulusal bir karakteri olan hem de bütün dünyayı bilen, ona ulaşmaya çalışan bir tavrımız oldu. 70’ler, üniversite, muhalefet, sol hareket… O dönem dediğiniz gibi Şilili müzik grubu İnti İllimani çok etkilemişti bizi… Müziklerini, Venceremos’u herkes bilirdi. İnti İllimani çok derin bir gruptur; onların akımı da yeni şarkı akımıdır. Biz orada bir ortaklık bulduk. Yaşar Miraç bize yeni türküler yazdığını söylerdi, Yeni Türkü diye bir gazete çıkarırdı. Bizi tanıdıktan sonra, Yeni Türkü esas sizsiniz deyip ismimizi verdi, biz de seve seve kabul ettik. Aynı kavramı, kendi topraklarından çıkıp daha güncel sözlerle, güncel müzikle iç içe yoğurmak ve yeni bişeyler yaratmak… Yeni Türkü buradan geliyor işte. Dolayısıyla öyle bir yol çakışması oldu İnti İllimani ile… Çok özeldir bizde…

IMG-20140621-WA0013

O çakışmadan sonra yol hikayeleriniz arasında da benzerlikler sürdü aslında… İlk albümünüz Buğdayın Türküsü 1979’da çıktı ve 12 Eylül döneminde yasaklandı. Tam 33 yıl sonra yeninden yayınlandı, üstelik dönemin tanıklığını yapan bir  DVD ile; Can Dündar imzalı… Nasıl bir tesadüf ki, bu kez de Gezi Direnişi vardı.

Artık tesadüf mü diyelim, yoksa eskilerin dediği gibi, tarih tekerrürden ibaret mi… Evet, bir takım tekrarlar olduğu doğru hayatta, ama daha başka bir düzeyde oluyor. Bizim dönemimizin direnişiyle Gezi Direnişi’nin hem paralellikleri var hem de farklılıkları… Bir kere Gezi çok barışçıl bir hareket, pasif direniş. İnsanlar çoluk çocuk, polisin sıktığı ilaçlı sular, gazlar altında inandıkları doğrultuda ortaya çıktılar, bir araya geldiler. Bunca barışçıl bir harekete rağmen korkunç şeyler yaşandı. Gezi, insani bir ruhtur; insanın en derin, en güzel duygularının ürünüdür ve hiç bir politik amacı da yoktur. Sadece insan olmak, bu dünyada insanca yaşamak isteyenlerin sesidir. Zaman zaman gerilemeler olacaktır ama bu ruh değiştirilemez, bastırılamaz.

Yeni Türkü şarkıları 80’lerde olduğu gibi Gezi Direnişi’nde de meydanlardaydı. Hatta 1988 yılında Yeşilmişik albümünde yer alan ‘Haydi Gel’ şarkısına, sosyal medyada Gezi görüntüleriyle bir video hazırlandı.

Bunu bilmiyordum.

Haydi elele, dalga dalga, dans edelim yollarda
Bir başına direnmek çaredir sanma”…  S
anki Gezi için yapılmış bu şarkı…
Yeni Türkü’nün ‘her dem yeni’ kalışının sırrı sanırım bu zamansızlığı…

(Gülüyor) Haydi Gel, Meral Özbek sözleriyle benim bestemdir. Hatta o dönem için çok da karşılığını bulmadığını düşünmüştük, bak şimdi itiraf edeyim : ) Biraz reggae ruhu vardır o şarkıda… Reggae direnişin, muhalif olmanın, insani hayatı özlemenin dilidir. Haydi Gel’i de o havada yapmıştık. Çok sevindim doğrusu. Haydi ele ele, dalga dalga… Hakikaten o bir arada olmanın ruhunu çok barışçıl bir şekilde ifade eden bir şarkıdır o da…


Gezi sahiplenmiş şarkıyı yıllar sonra, söyleyecek misiniz konserlerde yine birlikte, o ruhla?

Düşünmedik, şu anda hazırlamadık ama tabii yapabiliriz.

“Hepimizin hayatında bir Yeni Türkü şarkısı vardır.” demişsiniz ya… Hem öyle, hem şunu da ekleyebiliriz sanırım üzerine; ‘Her Yeni Türkü şarkısının da bir zamanı vardır.’ ve bazı Yeni Türkü şarkıları da zamanı geldikçe, büyüdükçe açılır.  Çocukken denizlere çıkan sokaklar, Deniz Gezmiş’e ulaşır günün birinde… Mamak’ın yollarında yankılanır sardunyaya yakılan ağıt ikindiyin saat beşte… Güzeldir yollarda olmak da, yıllardan sonra yanyana şarkı söylemek de ama biz büyüdük ve kirlendi dünya…

Ne güzel söylüyorsunuz… Sakın çıkma patika yollara, biz büyüdük ve kirlendi dünya… Murathan Mungan’ın dizeleri… Dediğiniz gibi bütün o sözler, herkesin dinledikçe, zamanı geldikçe daha iyi anladığı şeyler haline geldi. Bir yandan da üzülüyorum, çünkü biz çok daha başka şeylerle uğraşıyor olabilirdik. Tekrar bunları anlamak zorunda kalmıyor olabilirdik. Deniz Gezmişleri güzellikle anıyoruz… Keşke bu durumda olmasaydık. Esas büyük problem hala kişisel özgürlükler ve adalet… Adil olmayan bir dünyada yaşamak kadar insanı kahreden bir şey yoktur. Bu topraklara hakikaten tarafsız bir adalet gelmedikçe hiç kimse huzurlu olmayacak, dolayısıyla da bizim şarkılarımızın hep bir yeri olacak diye düşünüyorum.

IMG-20140621-WA0007(1)

O şarkılar göğe doğru söylenmeye devam ediyor konserlerde… Bu akşam üçüncü kez izleyeceğim sizi; Yeni Türkü konserinde gözünüzü sahneden ayıramazsınız ki… Derya Köroğlu gitarıyla hem şarkı söyler hem zıplar,  Serdar Barçın yan flütüyle şahane sololar atar, Erkin Hadımoğlu klavye, Furkan Bilgi klasik kemençe başında büyük bir enerjiyle coşar : ) İyi ki o coşku var, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair umut, inanç artar.

O şevki, o umudu kaybetmemek çok önemli… Onun devam ettiğini , kendimde de yaşadığını gördükçe çok mutlu oluyorum. Aslında Gezi olayları nedeniyle de bir kat daha ağır anlamaya başladık dediğiniz gibi… Ben de öyle; idrakimiz arttı… O sözlerin, o müziğin hangi koşullarda çıktığını ve neye hitap ettiğini bir kez daha öğrendik.

Son albüme ismini veren Şimdi ve Sonra şarkısının içinde şiir var, Ankara var ve ‘sevmek bir halkı sevmekse, aşk o zaman sevmektir’ gibi, Yeni Türkü’nün şimdiye kadar taşıdığı ruhu kuşanıp sonrası için de hep bildiğimiz gibi devam edeceğini fısıldayan bir cümle var. 12 yıl aradan sonra çıkan bir albümde bundan daha güzel bir ‘yeni türkü’ olamazdı herhalde…

Evet, Şimdi ve Sonra o kadar acayip bir şekilde örtüştü ki… ‘Ankara’  Yılmaz Erdoğan’ın çok güzel bir şiiri…  Ankara onun için de, Yeni Türkü için de önemli. O satır o kadar doğru tarif ediyor ki; sevmek, bir halkı sevmekse ancak o zaman aşk olur… Yılmaz ne kadar güzel hissetmiş. İnanmak zor aslında, o dönemleri yaşamış olmak lazım. O dize çok doğru anlatıyor, bir yandan eleştirel bir bakış da var; bu böyledir değil, o dönemin insanları bunu böyle yaşadı demek istiyor. Hakikaten de öyleydi… Bakarsanız Deniz Gezmiş’e, Sinan Cemgil’e, Mahir Çayan’a ve diğerlerine; bir an bile tereddüt etmeden, bu halk için, ülkeleri için kendilerini feda etmiş, ölüme gitmiş insanlar…  Böyle bir fedakarlık düzeyini şu an artık kimse düşünemiyor, herkes çıkarlarının peşinde… Sol idealler her zaman çok yüksek ideallerdir. Bunlar dünyada da henüz gerçekleştirilemedi ama insanlar o idealler için yüreklerini, hayatlarını koydular. Onların, şarkılarımızda anlamlı bir şekilde yaşamaları bizi çok gururlandırıyor.


Biz büyüdükçe kirlenen dünyada değişmeden kalan bir şey varsa o da Yeni Türkü’nün müziği… Yan flüt ya da klasik kemençe duyunca o Yeni Türkü hissi ve tabii ki grubun sesi… 35 yıl dile kolay; diskografiye bakınca albümlerinizin satış formatlarından bile görmek mümkün müzik piyasasındaki gelişimi… Dijital müdahaleler, benzer içi boş cümlelerle gittikçe kirlenen günümüz müziğinde, Yeni Türkü nasıl kalabildi hem yeni hem de bildiğimiz gibi?

Yeni Türkü’yü kendi kişisel kaprislerimize feda etmedik ve hep elimizin üstünde tuttuk. Gruba yeni birisi katıldığı zaman, bak Yeni Türkü böyle bir şeydir, biz buna hizmet edeceğiz dedik. O yüzden de Yeni Türkü, dediğiniz gibi kirlenmeden kalmaya çalıştı mümkün olduğunca…

Siz grubun değişmeyen sesisiniz ama yıllar içinde hem grupta hem kişisel hem de yakın tarihimizde sesler, yüzler, sokaklar epey değişti… Şarkılarınızdan geçen nice dize, hikaye hala şairlerin mi, artık Yeni Türkü müziğinin mi yoksa yıllardır hayatımıza dahil ettiğimizden bizim mi?

Çok kişinin emeği vardır… Bir müziğin, bir ruhun ortaya çıkması için belli bir dönemde sosyal ve toplumsal arka planın oluşması gerektiğine inanırım. Bizde de öyle oldu.  Belki ben baştan sona bunu temsil eden kişi oldum, kimse de bunu yadırgamadı : ) Sözler, müzikler, şairler, grupta emeği olan arkadaşlarımız… Bu profille devam ediyor Yeni Türkü…

Televizyon programı da bu profili özetlemiyor muydu; Her Şey Dahil, Elektrik Hariç… Çok güzeldi ama bitti…

Maalesef… TRT müzik kanalı böyle bir hamle yapmaya çalıştı ama kolay değil hakikaten Türkiye’de bir şey yapmak…
Yeni Türkü’nün müziğiyle ve bize anlattığı hikayelerle hayatımızdaki seslere, yüzlere, sokaklara eşlik edişinin dışında bir anlamı daha var aslında, özellikle de benim kuşağımda; Süper Baba… Fiko, İpek, Deniz, Zeynep, Çengelköy, gittikçe özlediğimiz aile ve dostluk ilişkileri, naif sevinçleri, üzüntüleri sizin müziğinizle yer etti belleğimizde… Ve bir diğer kült dizi; Kaygısızlar… Muzip, eğlenceli, keyifli…
Yeni Türkü’nün kişiliği ile örtüşüyor sanki her iki dizi…

Kaygısızlar’ı da hatırlıyorsunuz : ) 90’lı yılların başında ilk diziler ve filmler için yapılan müzikler, özgün müzik denen türe aittir. Bu sonra bir tarz haline geldi, biz de onun içindeydik. Başından beri vardı o rüzgar müziğimizde, enstrümantal bir parçam vardı mesela Buğdayın Türküsü’nde…  İlk kez ‘Ferhunde Hanım ve Kızları’nın müziklerini yapmıştık. Çok güzel, yaşayan bir diziydi… Ardından Kaygısızlar; Gani Müjde ve ekibinin.. Derken Süper Baba geldi… O dönem Yeni Türkü, dizi müziklerine damgasını vurdu.


Yeni Türkü orkestrasına son zamanlarda yine diziler, yeni isimler eklendi, Galip Derviş… Sonra Rıza ve Deniz : ) Nasıldı Yalan Dünya’nın sezon finali?

Çok eğlendik : ) Gülse Birsel ne kadar verimli bir insan, ne kadar güzel yazıyor. Galip Derviş de büyük olaydı : )

10402616_818476624831081_3751709395054307883_n
Klarneti Galip Derviş mi çaldı; yoksa Serdar Barçın arkadaydı da o da mış gibi mi yaptı ?

Öyle bir şeyler oldu, ama bekliyoruz, çalacak : )


İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık… Can Yücel’in dizeleri; en yeşil anlarda Yeni Türkü notalarıyla birden mırıldanmaya başladığımız, doğanın kendiliğinden fon müziği… Yeni Türkü yıllardır çevre mücadelesine destek veriyor özellikle de festivallerde… Termik santrallere, HES’e karşı mücadele büyüyor gittikçe… Bir şey söylemek ister misiniz bu konuda Kazdağlar’nın yakınında, Çanakkale’de?

Bu konuda devamlı söylüyoruz düşüncelerimizi… Başta Soma, yaşanan bütün felaketler, ileride olabilecek bir nükleer santral felaketinin ne boyutlara varacağını gösteriyor. Dünyada Soma’daki gibi bir felaket yaşanmıyor. Türkiye’de yaşanıyor olmasının altında büyük bir özensizlik, insan hayatına önem vermeme gibi temelden sakat nedenler var. Bu sakatlık üstüne bir de nükleer santrallerin kurulması, Kazdağları’nın kaybedilmesi… Kalbimizi oyuyorlar. Her şeyi sattığında, zaten sana bir şey kalmamış olduğunda uyanacaksın; iyi sandığın günlerin hiç de iyi bir gelecek oluşturmadığını göreceksin...

Peki ya bu maskeli balo ve sahte yüzleri?

Maskeler konusu…  Maskeli Balo yazıldığında, bu boyutlarda maskeler olacağını bilmiyorduk valla… (gülüyor) Şu andaki durumu sözlerle tanımlayamaz hale geldik, akılla açıklanabilecek hiç bir şey kalmadı. Maskeler düşmüyor. İnsanlar birbirini maskelerle mi görmek istiyor ne? Türkiye çok hörgüçlü, tuhaf bir deve haline geldi ve devenin doğru hiç bir yeri yok. Artık öyle bir yerdeyiz. Yaşananlar mizahı bile geçti. Mizahçılar ne yazacaklarını şaşırıyorladır artık herhalde… Her şey büyük kandırmaca.. Büyük maskeli balo


İyi ki müzik var, iyi ki Yeni Türkü var ki her şeye rağmen ‘eyvallah’ diyebiliyoruz tükenmeyen umuda, hayata… İlham veriyor mu bu büyük maskeli balo size, yeni hikayelere, dizelere? Yeni albüm için bir 12 yıl daha bekletmeyi düşünmüyorsunuzdur bizi inşallah…

Artık inşallah demeyi de öğrendik : ) İnşallah maşallahla idare etmeyeceğiz tabii ki, daha kısa aralıklarla bir şeyler yapacağız. Artık albüm değil de, arada iki üç parça yapmaya döneceğiz. Günü için bir şey söylememiyorum ama 2014’ü geçirmeyiz herhalde. Henüz ortaya çıkarmadığımız  film müziklerimizi de düzenlememiz gerekiyor ama uygun bir zaman da bulamıyoruz ki… Kafamız dolu, bir felaketten bir felakete sürükleniyoruz. İnsan bu durumda bir şey yapma gücünü doğrusu kolay bulamıyor, ama ceplerimizdekileri de bir an önce boşaltacağız.

Türkçe’ye çok dikkat ettiğinizi ve etrafınızdaki kullanım hatalarını yakalayıp düzeltmeyi sevdiğinizi okumuştum;
az önce benim inşallahımda olduğu gibi… Bunda AnaBritannica Ansiklopedisi’nin veri tabanını hazırlamış olmanızın mı bir etkisi var, yoksa sözlüklere olan sevginizin mi : )

Ben obsesif, takıntıları olan bir insanım : ) Zaten sanatçılarda vardır mutlaka böyle şeyler… Geçmişimde matematik, fen eğitimi olunca her şeye biraz daha bilim doğrultusunda yaklaşmaya alıştım.  Sözlüklere de çok düşkünüm. Evimde
70 – 80 sözlük çeşidi vardır; matematik terimlerinden Fransızcaya…  Benim bir yeğenim var o benden beterdir. Şimdi söylemeyim adını ama ‘connecting people’ diye bir reklam sloganı vardı ya, onunla ‘correcting people’ diye dalga geçer yabancı eşi : ) İnsanları düzelten bir yeğenim var
. Bu hep bir şeyleri doğru yapmaya çalışmak kaygısından, yoksa vallahi kötü bir niyetimiz yok : )

Dilerim heyecandan çok hata yapmamışımdır röportaj boyunca… Derya Köroğlu muhteşem bir sohbetti.
Bu röportaj benim için çok özel, gerçekleşmiş bir hayal ve inanılmaz kıymetli… Çok teşekkür ederim.
Grubun diğer üyeleri şu an soundcheckte. Onları dahil edemedik söyleşimize… Son olarak, her şey yolunda değil mi Yeni Türkü’de?

Türkiye’de işler ne kadar yolunda gidiyorsa, bizimki de o kadar yolunda diyelim. Çünkü hakikaten hep badireler yaşıyoruz ama Yeni Türkü yoluna aynen devam ediyor. Çok güzel sohbet ettik. Çok teşekkürler, Çanakkale’ye sevgiler…


Teşekkür etmek istediğim çok isim var bu röportajda… Başta Yeni Türkü’ye ve Derya Köroğlu’na… Beraber büyüdüğüm şarkılarına, hikayeme kattıklarına… Nasıl özel, kıymetliydi benim için bu buluşma, eğer Yeni Türkü gelmeseydi ben gidecektim artık yanlarına röportaja :)) Bir kocaman teşekkür aylar önce Yeni Türkü’ye nasıl ulaşabilirim diye düşünürken tesadüfen twitter da tanıştığım ve enerjisiyle desteğiyle bu buluşmanın gizli kahramanı diyebileceğim sevgili Ayşe Hadimoğlu’na… Ve grubun basın danışmanlığını da üstlenen Erki
n Hadimoğlu’na… Soundcheck yaptıkları için grubun diğer üyeleri bulunamadı söyleşi esnasında ama müthiş keyifliydi öncesinde tanışıp sohbet etmek onlarla…
Kayısı Şöleni içi Yeni Türkü’yü şehre davet eden Kepez Belediyesi’ne, Emine Metin’e ve Özgür Başaran’a,
Osman Cevizci’ye de çok çok teşekkürler…
Ve Süper Baba’ya…
Çengelköy’den ve Yeni Türkü’dendir ; biz büyüdükçe kirlenen dünyada umut edip iyi kalabiliyorsak hala…

 

 

 

 

 

 

Kazdağları’ndan derelere, zeytine… Doğa talanına #dirençevre

Standard

Kazdağları’nda HES, baraj ve altın madenciliğine karşı yürütülen çevre mücadelesine
“Gezi’den Kazdağları’na Direniş” sloganıyla destek veren Gençlik Muhalefeti;
doğa ve gençlik kampıyla Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Zeytinli Köyü’ndeydi.

10502160_10152241744037263_7817186215655409852_n
Bu yıl ikincisi düzenlenen, çevre söyleşileri, doğa yürüyüşleri ve atölyelerle bir hafta süren kamp;
büyük bir çevre mitingiyle sona erdi.

10543217_597643333689072_1202422537_n
Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED) Edremit Körfez Şubesi’nin Gençlik Muhalefeti’yle birlikte düzenlediği mitinge; Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği,
Altınoluk Direniş Forumu ile Çanakkale Çevre Platformu da destek verdi.

10553428_10152574687201585_7671370742631633012_n
Kazdağları’nın bin pınarı gözyaşı olmayacak, dereler özgür akacak temalı çevre mitingine, Edremit halkı da hazırladıkları pankartlarla yoğun ilgi gösterdi.

10524383_597643353689070_617531209_n
Denizi ve doğasıyla Edremit’in sevilen tatil beldesi Akçay’da kordondan Cumhuriyet Meydanı’na yapılan yürüyüşle başlayan mitingte; Kazdağları’nda HES ve baraj yapımı planlandığı iddiaları sloganlarla protesto edildi, zeytin yasası tasarısına da tepki yükseldi.

10524130_597643323689073_810765098_n
25 dönümden küçük zeytinliklerin “sıradan arazi” kabul edilerek üzerinde enerji ve sanayi yatırımları dahil, maden, konut avm gibi yapıların inşa edilmesinin önünü açan yasa tasarısı; bir çok kesim tarafından “zeytinciliğin ölüm fermanı” olarak yorumlandı.

10524102_597643327022406_1404323248_n
GÜMÇED Edremit Körfez Şubesi Başkanı Mehmet Akif Öznal, zeytinliklerin imara açılmasını öngören; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanarak TBMM’nin gündemine getirilen “Elektrik Piyasası Kanunu ile Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” na karşı verdikleri mücadeleyi anlattı:

“Türkiye’deki yaklaşık 150 milyon zeytin ağacının yüzde 10’u Edremit Körfezi’nde… Bizim için zeytin ağaçlarımız hem soframızdan geçen ekmek, hem de yılın 365 günü yeşil kalan bir doğanın peyzajını oluşturan kutsal bir varlık demek… Her zaman saygıyla andığımız Burhaniyeli  milletvekili Melih Pabuçcuğlu’ nun 1995 yılında kazandırdığı zeytin ağaçlarını koruyan yasa, dünyada bir tek Türkiye’de var. Bu yasadan güç alarak bu güne dek zeytin ağaçlarımız için direnebildik. Bu yasayı 2002 yılından bu yana defalarca değiştirmeye çalıştılar.  En son 2010 yılındaki girişimi de boşa çıkardık; 100 bin imza topladık. Şimdi yine milletvekillerine bu yasaya karşı olduğumuz çağrısında bulunduk, Ankara’ya sivil toplum kuruluşu ve meslek odaları temsilcileri gitti. Kazdağları’nda HES’lere, altın madenlerine karşı yıllardır mücadele ettğimiz gibi, bu mitingle birlikte yükselen gücümüzle; zeytin yasa tasarınıa sesimizi daha da  yükselteceğiz. Altıncı kez yazdıkları ‘idam fermanını’ bir kez daha yırtıp atacağız, zeytinliklerimizi imara açtırmayacağız.”

HES, baraj, altın madeni ve zeytinliklerin imara açılmasına karşı direnişe sahne olan çevre mitingine,
Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu da sazları ve sevilen türküleriyle destek verdi.

10524891_597643383689067_1037276163_n
Gecenin sonunda, Karadeniz rock müziğin dikkat çeken grubu Marsis sahne aldı.

10485366_10152633184079994_7116180851550894106_n

Çanakkale Dayanışması’ndan Soma’ya… “Unutturma”…

Standard

13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’ye ait Eynez maden ocağında meydana gelen faciada hayatını kaybeden 301 maden işçisi ve aileleri unutulmadı.
10470998_10152573951576585_1904100605710229453_n

Soma faciasının ardından, babasını kaybeden çocuklara oyuncak, kitap, bisiklet aracılığıyla dokunarak psiko – sosyal destek vermek amacıyla Çanakkale Tabip Odası tarafından başlatılan kampanya kısa sürede şehre ve sivil toplum kuruluşlarına yayıldı, ortaya “Çanakkale Dayanışması” çıktı.

10524955_10152571703526585_1037736301_n

Kampanyayla toplanan yardımları Savaştepe ve Sarıbeyler köylerine ulaştıran, ziyaret esnasında anneler ve maden işçileriyle de temas kuran Çanakkale Dayanışması, her ayın 13’ünde adalet ve vicdan nöbeti tutarak, maden ocaklarında yaşananları unutturmama kararı aldı.

d10492506_598103373643068_7376429934806597918_n

Üzerinde Soma, Şırnak yazan baretlerle ilk nöbet,  Praksis müzik grubun da katılımıyla geçen ay gerçekleşti.

10384460_563729450413704_8365998094836642779_n
Çanakkale Dayanışması, facianın ikinci ayında, Dr. Mümtaz Pirinçciler Meydanı’nda nöbetteydi.

d10468086_598095653643840_5188358741033757272_n

Yaş ortalaması 17 – 87 arasında değişen grubun eylemi, sessiz gerçekleşti.
Üzerinde maden işçilerine yazılan dizelerin, sosyal medyada paylaşılanların; fotoğraflarla yer aldığı görsellerle, “Maden ocaklarında yaşananları unutma, unutturma” mesajı verildi.

10501622_10152573950431585_6262296929726611250_n

d10351827_598103473643058_8163438598696790567_n

Dr. Mümtaz Pirinçciler Meydanı’nda tutulan nöbetin ardından İskele Meydanı’na, oradan Saat Kulesi’ne yürüyen Çanakkale Dayanışması’na, çevredeki mekanlarda oturanlardan da destek geldi.

10152036_10152573947861585_5981784024578314816_nd10505571_597949880325084_4078340872812618025_n

Eylemde taşınan görsellerle taşeron sistemine de dikkat çekildi.

d10470903_598103243643081_7489497865859080113_n

Yaklaşık yarım saat süren eylemin sonunda basın açıklaması yapan Ziraat Mühendisleri Odası Çanakkale Şube Başkanı Prof. Dr. Türker Savaş; taşeron yasaklanmalıdır, dedi.

“Soma faciasının üzerinden iki ay geçti. Ne yazık ki biz, sayılarla ifade ediyoruz ölümleri… Soma’ya gelinceye kadar yüzlerce madencimizi kaybettik. Soma’nın ve diğer tüm maden facialarının unutulmaması gerekiyor.  Soma’da 301 madencimizin ihmaller yüzünden  hayatını kaybettiği vahşet; tamamen kadere bağlanarak unutturulmaya çalışılıyor. Deniliyor ki; bu ölümler olabilir, bu işin fıtratında var. Ancak gerekli önlemler alındığında, ölümün bu işin fıtratında olmadığını görüyoruz. Taşeron sistemi yayıldıkça, bu ölümler de arttı. Taşeronun ölümle eşdeğer demek olduğunu biliyoruz. Taşeronun yasaklanmasını, ortadan kaldırılmasını istiyoruz.”

10354811_10152573948366585_4308361711517823146_n

Çanakkale Dayanışması’nın her ayın 13’ünde, şehrin farklı bölgelerinde adalet ve vicdan nöbeti tutmaya devam edeceği; ağustos ayından sonra konferans ve paneller düzenleyerek; taşeron sistemine ve maden ocaklarında yaşananlara karşı duyarlılık ve tutum geliştirmeyi hedeflediği öğrenildi.

d10552631_597967280323344_5583775472586887506_n

 

“Kadın cinayetlerine karşı yasta değil, isyandayız!”

Standard

Şefika Söylemez…
21  yaşında… İki çocuk annesi…
Boşanmak üzereydi…
Çocuklarıyla birlikte evinden ayrılmış; en azından boşanma işlemleri tamamlanıncaya dek,
dedesi ve anneannesinin yanına yerleşmişti…
Kim bilir neydi hikayesi…
Evden çıkarken neleri ardında bırakmış,  yeni hayatına dair ne hayal etmişti
Ne yaşamıştı da, biri sekiz, biri 24 aylık iki küçük çocuğuyla bu kararı vermişti
En önemlisi de, neden eşine karşı koruma tedbir kararı alınmasını istemişti…
Sahi, o kararla kendini güvende hissetmiş miydi?
7 Temmuz akşamı Çanakkale’de korkunç bir cinayet işlendi…
Terk ettiği eşi, yaşadıklarından sığındığı evin önüne geldi; Şefika’yla konuşmak istediğini söyledi…
Şefika aşağı indi…
Ona ne dedi?  İki el silah sesi…
Şefika göğsünden vuruldu, Yeni Kordon’da, hemen orada,
caddenin en kalabalık saatlerinde, herkesin içinde, aniden, öylece…
Şefika hasteneye kaldırıldı; kurtarılamadı
Yusuf Söylemez işlediği cinayetten kısa bir süre sonra yakalandı.

Şefika’nın cansız bedeninin toprağa verildiği gün, bir başka kadın, bir duruşmaya katıldı;
elinde eldiven, yüzünde maskeyle, bir başka şehirde…
Üzerine benzin dökülmüş; vücudu, saçları yakılmıştı…
Ona bunu yapan eski kocası “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmeye teşebbüs”ten yargılanacaktı
Gönül Çalışkan, gördüğü şiddetti, yaşadığı dehşeti anlatmak için oradaydı…

O mahkemeden bir hafta önce, günlerden birine; Türkiye, 3 kadın cinayeti haberiyle uyandı;
aşina olduğumuz haberci deyimiyle…
Sibel  Kazankaya… 36 yaşındaydı…
Hikayesinin sonu; Şefika ile aynı; silahla ateş ederek öldürdü onu da boşanmak istediği kocası…
Beş çocuk annesi Şadiye Aslan’sa kocasıyla tartıştıktan sonra ağabeyinin yanına sığınmıştı…
Kocası onu  sözde “barışmak” için eve götürdü, çocuklarının gözü önünde,  tabancayla öldürdü…
Adana’da kocasının iki ay önce ikinci kattan attığı Dilek Balsak da koruma istemişti Şefika gibi…
Kocası, onu bu talebinden vazgeçmesi için tehdit etti, Dilek vazgeçti…
Sibel ve Şadiye’nin öldürüldüğü gün bir otomobilde bulunduğunda,
kanlar içindeydi…
Kocası, av tüfeğiyle işlediği cinayeti itiraf etti…
Ve Şefika’nın cenaze töreninden iki gün sonra, Adıyaman Gölbaşı İlçesi Yukarı Nasırlı köyünde,
15 yaşında bir kız çocuğu ölü bulundu…
3 ay önce imam nikahıyla evlendirilen Yeter, henüz çocuktu, gelin olmuştu…
Araştırılıyor; ölümüne sebep olan o av tüfeğiyle vuruldu mu, yoksa kendini mi vurdu…

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, son altı ayda, Türkiye’de 139 kadın cinayeti işlendi.
Kadınların  yüzde 60’ının kocası tarafından katledildiği,
yüzde 12’sinin devlet koruması altındayken öldürüldüğü iddia edildi.
Sadece Temmuz ayının ilk haftasında 6 kadının yaşam hakkı elinden alındı.
İstanbul’da kadınlar, geçtiğimiz günlerde bu cinayetleri protesto etmek  için
Cağaloğlu’ndaki Aile ve Sosyal İl Müdürlüğü’nün camından, üzerinde
“Her yerde kadın cinayeti, meclis olağanüstü toplansın” yazılı pankart sarkıttı.

istanbul
Basın açıklamasında, meclisin kadın cinayetlerine karşı toplanması ve kadın örgütlerinin belirlediği, cinayetleri önleyebilecek temel şartlarla acil eylem planı oluşturulması talep edilerek, 20 Temmuz saat 14:00’te
Kadıköy’deki boğa heykelinden başlayacak kitlesel yürüyüş için çağrı yapıldı.

Hem son yıllarda yüzde 1400 oranında artış gösteren kadın cinayetlerine, hem de her gün farklı şehirlerde, farklı hikayelerle kadınlara  uygulanan, gittikçe yayılan şiddete Çanakale’den de tepki yükseldi.
Çanakkale Kadın Platformu, “Kadın cinayetlerine karşı isyan” eylemi düzenledi.

10417463_10152568963351585_7087797740905758566_n
İskele Meydanı’nda gerçekleşen eyleme, katılım beklenenden az; verilen mesajlar netti…
Kadınlar; kadın cinayetlerine karşı yasta değil, isyandayız, dedi.
Platform adına konuşan Özlem Ergun Açanal, öncelikle Şefika’nın ailesinin bir talebini iletti; onu öldüren kocasının soyadıyla değil; kendi soyadları Hersek’le anılmasını istediklerini söyledi.

Özlem Ergun Açanal; 21 yaşındaki Şefika Hersek’in, boşanma sürecinde olduğu kocasına karşı koruma altındayken öldürüldüğüne dikkat çekerek; bir kadının boşanmak  istemesi cinayet sebebiyse, bunun hesabını kim verecek, dedi.

kadın

Açanal; “Türkiye’nin her yerinde her yaş, meslek ve statüden erkekler  her yaş, meslek ve statüden kadınlara yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet uyguluyor.  Şiddetin gerekçesi bölgelere göre değişiyor gibi görünse de temelde yatan  sebep, erkeklerin kadınlar üzerindeki baskı talebidir. 2014 yılının ilk altı ayında 139 kadın kardeşimizi kaybetmemize rağmen ceza yasasında kadın katillerine caydırıcı bir yasal düzenleme yapılmıyor. Buradayız, çünkü erkek şiddetine karşı yaşam hakkımızı savunuyor, Şefika Hersek için adalet talep ediyoruz.
Kadın cinayetlerine karşı yasta değil isyandayız! Kadın katillerine gerekli cezalar verilsin. Devlet, kadınları korumak için seferber olmalı, alarma geçmelidir.” dedi.

Üzerinde “Susma haykır, şiddete hayır, yaşamak haktır”, “Emeğimiz, bedenimiz, canımız bizimdir”, “Kadınlara adalet, katillere müebbet” ,”Kadın cinayetlerine son” yazılı pankartlar taşıyan kadınlar; “Şefika yalnız değildir.” diye slogan attı.
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da destek verdiği grup,
basın açıklamasının ardından dağıldı.

10502248_10152569183311585_4956734248175734438_n

Bozcaada Doğa Buluşması; Ada’nın ruhuna sahip çıkmalı…

Standard

Denizi, güneşi, rüzgarı, üzüm bağları, şarabı, sokak başlarını tutan çiçekleri,  Türk – Rum kültürünün yan yana sindiği mimarisi ve hikayeleriyle Çanakale’nin göz bebeği Bozcaada’da, bu kez doğa buluşması vardı.
Bozcaada Forumu ve belediyenin ev sahipliğinde birincisi düzenlenen Bozcaada Doğa Buluşması’nda, ada halkı ve sivil toplum kuruluşlarına; Çanakkale Çevre Platformu, Çanakale Tabip Odası, Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü katıldı.

ddddd30331210522271_3380107108850010720_n

Etkinlik Cumhuriyet Meydanı’nda, çevre temizliği iş bölümüyle başladı.
Profesyonel dalgıçlar limana, eldivenini geçirip çöp poşeti alan gönüllüler adanın dar sokaklarına dağıldı.

bb6619449667098481533_n
Grupların en büyük yardımcısı, çocuklardı.
Minik eller, yol kenarlarında biriken sigara izmaritlerini, toprağa karışmış çöpleri büyük bir ciddiyet ve özenle topladı.

bbb0329643855761_9167386778704733110_n
Bozcaada Doğa Buluşması; anakaradan adaya, adadan anakaraya çevre dayanışmasına da sahne oldu.
Aynı haftasonu İğneada’da gerçekleşen Kuzey Ormanları Savunması kampının ve Artvin Arhavi’de yapılmak istenen HES çalışmasına karşı oluşturulan direniş çadırının yanında oldukları mesajını veren  katılımcılar;
Türkiye’nin doğal sit alanlarından biri olan Bozcada’nın; geçtiğimiz aylarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan, adayı imara açan 1/25000 ölçekli nâzım imar planına karşı…

l6_10152554843356585_42200893_n
Adanın neredeyse %90’ını oluşturan tarımsal alanların; bağ evi ve tarımsal fabrika adı altında yapılaşmasının, güney kıyılarında konut ve turizm tesisi alanı inşaatı yapılmasının önünü açan nazım imar planının uygulamaya geçmesini istemediği gibi, Gökçeada Kuzu Limanı’nda kurulması planlanan Sintine Depolama Tesisini, Kazdağları’nda altın arama madenciliğini, nükleer enerji santrallerini, Biga tarım arazilerinin imara açılmasını da istemiyor ada halkı…

hh1530331803855545_3570300010720431221_n

Ada sokaklarının temizliği ve adanın en yüksek noktası olan Göztepe’ye tırmanıştan sonra, meydanda yapılan forumda; ülkenin dört bir yanında çoğalarak devam eden çevre mücadelesinin bütün sebepleri, gündemdeydi… Çanakkale İl Genel Meclisi CHP Grup Başkan Vekili Hicri Nalbant, Bozcaada’daki imara açık mevcut alanların 2,5 katından fazlasının imara açılmasını öngören plan için “Bir vahşettir, katliamdır” dedi. Çanakkale Çevre Platformu’nun, bu mücadelede Bozcaada’nın yanında olduğunu, konuyu İl Genel Meclisine de taşıyacağını belirten Hicri Nalbant; “Ada, bağ ve şarap üçlüsünü birbirinden ayıramayız.
Bozcaada’ya hepimiz sahip çıkmalıyız.” dedi.

i531029_10152554868561585_66931179_n

Çanakkale Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. İlhan Pirinçciler, adanın imara açılmasını öngören
1/25000 ölçekli Nazım İmar Planı için; “Sermayenin; sermayesine sermaye, karına kar katmak için Bozcaada’yı gözden çıkarma projesidir.” dedi.
Çevre mücadelesinde birlikte hareket etmenin önemine dikkat çeken Dr. Pirinçciler;  “Tunceli’nin Peri Vadisi’nde, Torosların Alakırı’nda, Kuzey Ormanlarında, altın madenciliği, termik santraller, nükleer enerji gibi doğayı talan projelerinin hepsine karşı, hep birlikte bir direnç ve dayanışma meydana getirebiliriz. Birleşe birleşe kazanacağız, kazanmalıyız.” dedi. Arhavi Kamilet Vadisi’ndeki Cihani Deresi üzerinde kurulmak istenen HES’e karşı mücade eden, oluşturdukları direniş çadırında nöbet tutan Arhavililer için; Çanakkale Çevre Platformu’ndan ve doğa talanıyla mücadele eden tüm sivil toplum kuruluşlarından destek bekleyen “Karadeniz İsyandadır” grubunun mailini paylaşan Dr. İlhan Pirinçciler; herkesi, fotoğraflar ve mesajlarla Arhavi’nin yanında olmaya davet etti.

Bozcaada Doğa Buluşması katılımcıları, Cumhuriyet Meydanı’nda ada halkıyla birlikte ‘Diren Arhavi Bozcaada seninle’ ve ‘Arhavi derelerine dokunma, Bozcaada’yı kızdırma’ yazılı pankartlarla Arhavi’deki HES direnişine destek verdi.

kkkkk_1530328307189228_3811642796797733213_n

Bozcaada Doğa Buluşması, Fama’nın Evi Hikaye Anlatıcıları’nın gelirken getirdikleri hayalden kahramanlarla, masal olup devam etti…

bb719662320778749_n

Bilgi Üniversitesi’nde dans eğitmeni olan Talin Büyükkürkciyan’ın plastik eldiven ve çöp poşeti kullanarak yaptığı doğaçlama dans gösterisi, özellikle çocukların büyük ilgisini çekti.

bbb7187943_7401248412555287569_n

hh1530331800522212_527832317941772158_n

Bozcaada Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz, ilk Bozcaada Doğa
Buluşması’nın geniş katılımla ve bir çok aktiviteyle gerçekleşmesinden duyduğu memnuniyeti ifade ederken; Bozcaada Foruma, ada halkına ve destek veren tüm sivil toplum kuruluşlarına teşekkür etti. Geleneksel hale getirmeyi planladıkları doğa buluşmalarını ilerleyen yıllarda ülke çapında bir organizasyona dönüştürüp, Bozcaada’nın çevre farkındalığını ve adasına sahip çıktığını daha geniş kitlelere duyurmayı, bu bilinci yaymayı hedeflediklerini söyledi.

Başkan Yılmaz; ocak ayı sonunda onaylanan 1/25000 ölçekli nazım imar planına itiraz için hazırladıkları 30 sayfalık dosyanın, adanın neden bu imar planına karşı olduğunu açıkça anlattığını ifade etti; ” Umarım 1/25000 lik planlardaki itirazlarımız Bakanlık tarafından dikkate alınır. Büyük ihtimalle 15 Temmuz’da sonuçlanacak. Sunduğumuz dosya çok kapsamlı olmasına rağmen; sürece, itiraz süresinin sonunda, plan yasalaşmak üzereyken dahil olabildiğimizden, başarılı olabilir miyiz, inanın emin değilim. Ancak olamazsak, 1/5000 ölçekli nazım imar ve 1/10000 ölçekli uygulama imar planlarını biz yapacağız. Bozcaada Belediyesi olarak, adanın karakterini koruyacak hamleler yapacağımıza söz veriyorum. Bozcaada halkı, adanın güneyinde, ada yerleşiminin 3-4 katı büyüklüğünde bir imarlaşma istemiyor. Amacımız, Bozcaada’nın kendine has ekolojik, mimari, kültürel dokusunun yıllardır alıştığımız, sevdiğimiz gibi kalmasını sağlamak… Destekleriniz bize güç verecektir” dedi.

Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz, 1/25000 ölçekli nazım imar planının kapsamı ve süreç hakkında merak edilenleri, Bozcaada’da süren çevre direnişini ve adada bu yaz bizi nasıl sürprizlerin beklediğini blog için anlattı.

 “1/25000 lik koruma amaçlı nazım imar planı; Bozcaada’da nerelerin, ne şartlarda imara açılacağını öngören bir çalışma… Biz imar planının bir çok noktasında hemfikir olmakla beraber; satır aralarında, Ada’nın geleceği ile ilgili betonlaşma riskini taşıyacak bir takım ifadeler olduğunu keşfettik. 1992 ve 1993’de yapılan 1/5000 ölçekli nazım imar planlarının, şimdiki 1/25000 lik plana yapıştırılmasıyla, özellikle adanın güney sahillerinde, şu anki köy içi yerleşimin
3 – 4 katı büyüklüğünde kentsel gelişim alanları planlanmış. 

E10524851_10152555464191585_1964303041_nğer 1/25000 lik plan bu şekilde onaylanırsa, önümüzdeki yıllarda güney sahilleri yazlık olarak kullanılacak konutlar ve turizm tesisleriyle dolacak. Bozcaada’nın böyle bir gelişime ihtiyacı olduğunu düşünmüyoruz.  1/25000 lik planda 2025 yılında Bozcaada’nın kış nüfusu 9000, yaz nüfusu 18000 kişi olarak planlanmış. Bu, gerçeği yansıtmıyor. Her geçen sene Bozcaada’nın kış nüfusu azalıyor. Eğer orası imara açılırsa, Bozcaada halkından bağımsız, dışarıdan insanların gelip yalnızca yazlık ve turizm tesisi olarak kullanacağı bir alan olacak. Biz yönetim ve ada halkı olarak, bu bakir alanlarda Bozcaada’nın şu anki kimliğinden farklı bir yapılaşma olmasını istemiyoruz.
Bozcaada’nın tabii ki bir imar planına ihtiyacı var; ama bu planın halkın istekleri doğrultusunda hazırlanması gerekiyor. Halka göstermelik olarak danışılmış, bir çok kişinin planın neler içerdiğinden haberi bile yok. Planın daha net, anlaşılır ve mümkün olduğunca koruma amaçlı olması gerekiyor.

Bozcaada; Alaçatı, Bodrum değil… Yıllardır Rumların ve Türklerin beraber, kardeşçe yaşadığı, gerçek insanların gerçek hikayelerini taşıyan, kendine has doğası, dokusu olan bir yer… Bozcaada şu anki kimliğini kaybedip, güneydeki turizm yapısına büründüğü zaman; inanın ne ada halkı ne de adayı ziyarete gelen insanlar mutlu olacak…
İmar planı olsun; ancak çok sıkı kriterlerle, adanın siluetini bozmayacak şekilde…  Biz adadan arazi alıp ev yapmak isteyen insanların haklarını gasp etmek değil; Ada ruhunun kaybolmamasını istiyoruz. Tek derdimiz bu…

“Bozcaada’nın en bakir koylarından birinde, Poyraz Limanı’nda yapılan03 bir arıtma tesisi var bir de…
İhalesi yapılmış, inşaatı başlamış bir
proje… İlk meclis toplantımızda inşaata geçici olarak durdurma kararı aldık. Denize deşarjlı bu arıtma tesisi için; ‘ %100 doğru çalıştırıldığında herhangi bir problem olmayacak, Türkiye’nin her yerinde denize yakın arıtma tesisi var’ diyorlar. Olabilir… Poyraz Limanı’nın bu arıtma tesisiyle yok olmasını istemiyoruz.
Yerel yönetime seçildiğimizde sürece zor bir noktada dahil olduk; proje tamamlanmıştı,
fakat bunu değiştirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Bozcaada halkı; Ayazma plajının kalabalığına girmeden denize gidebildiği, evine yürüme mesafesindeki bakir koyun 5-10 metre ilerisinde, bu iki büyük havuzlu arıtma tesisini istemiyor.”

bifed

“Adadan güzel ve heyecan verici bir haber de paylaşalım.
On iki ay yaşayan bir kültür adası olmasını istediğimiz Bozcaada;
30 Ekim – 2 Kasım tarihleri arasında bir ekolojik film festivaline ev sahipliği yapacak.

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali…
Türkiye’de ekolojik film festivalleri var, uluslararası festivaller de var; ancak uluslararası ekolojik film festivali, bir ilk…
Biz bunun en çok Bozcaada’ya yakışacağına inanıyoruz. Çok önemli jüri üyelerine, çok ciddi yurt dışı kaynaklarına ulaştık. Dünyanın ve yörenin ekolojik sorunlarıyla ilgili bilim insanları, sanatçılar, ada üreticileri ve katılımcılar bir araya gelecek.
Çok güzel bir belgesel festivali olacak. Çok heyecanlıyız.
Festivale, temasına ve Bozcaada’ya çok inanıyorum. Belki de bunu Bozcaada’ya miras bırakacağız; 30 sene sonra Antalya Film Festivali gibi bir festival olacak.”

Festivale katılım koşulları ve başvuru formları
http://www.bifed.org adresinden temin edilebilir.

Bozcaada Belediyesine, Başkan Doktor Hakan Can Yılmaz’a, Bozcaada Foruma, fotoğraflarıyla yazıya renk katan  Forum gönüllülerine ve Fırat Tunabay’a, Çanakkale Çevre Platformuna, Çanakkale Tabip Odası’na, Bozcaada Doğa Buluşması katılımcılarına, bizi çok güzel ağırlayan ve Adaya çok güzel bakan Bozcaadalılara, bizi, derelerinde kurulmak istenen HES’e karşı direnişlerinden haberdar eden, çevre mücadelesi veren tüm gruplardan destek bekleyen Arhavi halkına, Çevre Mücadelesi ruhuna ve Çanakkale Dayanışmasına, bir kez daha sonsuz teşekkürler…

10422378_10152555081636585_4574907473635897284_n
Haberin, Evrensel gazetesinin internet sitesinde yayınlandığı link;

http://www.evrensel.net/haber/87883/bozcaadada-doga-bulusmasi.html