Monthly Archives: Kasım 2013

“Sam”yeli esti, uzak diyarlardan şarkılar, yollar, masallar getirdi… Masal perisiydi Leman Sam, güldükçe güzelleştirdi

Standard

Sıcak eser “sam” yeli…
Geldiği çöl topraklarının sonsuzluğunu, gezdiği coğrafyalardaki yolculuğunu, rüzgarlığın başına buyrukluğunu da taşır belli ki;
kavurur, uçurur, iz bırakır değdi mi…
Uzak diyarlardan hikayeler taşır sesi…
Esip geçmeyi anlatır mesela; sevmeyi, rüzgar gibi hissetmeyi…
Estin mi; onun gibi esmeli, “Ben rüzgarım” demeli…
O da öyle dedi ve rüzgarın anlattıklarına karıştı sesi…
Düşlerimizi paylaştı, aşkı anlattı, güldürdü, ağlattı, şarkısını söyledi… Betimlemeler, kategoriler yerine  sadece “şarkıcı” olmayı seçti,
yaşamayı hep şarkı söylemek zannetti.
Uzun, kızıl saçlı masal perisi…
Bazen rüyamıza girdi gül güzeli, bazen bir gün neden sessizce çekip gittiğini anlayacak dedi.   Kıyamadı, illa sevdi…
Sabahın tam üçünde hancıysak hala o yolcunun peşinde, usulca yanımıza geldi; istedi diye dinlediğimiz gönül şimdi kurtarsın diye bizi…
Tanıdık bir huzur aramaya başlayınca başka yüzlerde,anladık ki;
hiç kimse “o” değildi…
Onsuz yaşamak içimize sinmeyince, kavak yelleri essin istedik başımızda ömür boyu sevdalı, delice…  Olsun da keyfimiz yerinde…
Sevdaya inanmışsak eğer, bir ağacın gölgesinde gündüze boyanırdı nasılsa gece…
Ve günün birinde artık yapamayınca onunla birlikte,
yol verdik tükenmiş sevdalara, yarım kalan sözlere…
Belki de o yüzden,  “Hey yıllar” derken “yenilmedim size” ;
tüm bunları hatırlayıp gülümsedik yenilmediğimiz herşeye,
içimizde aynı telaşla, aynı tutkuyla canlı düşlerimize…

Hatıra defterimizi okur gibi karşılaştık kendimizle o gece de…
Yıllara yenilmeyen, değiştikçe yenilenen, yenilendikçe fiziği, enerjisi, uzun saçları ve gülümsemesi, sesi “hep aynı” kalan kadın sahnede…

DSCF5887
Onca farklı yoldan, farklı hikayeden,tesadüften geçtik de; aynı sözlerde, müzikte buluştuk, eşlik ettik tüm bu geçmişe şahit olmuş şarkılara biz de…
Saklandığımız, kaçtığımız, unutmaya çalıştığımız ya da ısrarla, sevgiyle hatırladığımız  her ne varsa tuttu elinden çıkardı ortaya Leman Sam güzel sesiyle…
Kâh dans etti, zıpladı sahnede, kâh yere salındı, göğe uzandı; kelebek telaşı ve narinliğiyle konmak istedi tüm renklerimize, hepimize…
Gözü sanki hepimizin üzerinde, eli yüreğimizde…
Yuğdu içimizi, barıştırdı o defterle…
“Sam” yeli esti değdi içimize, hikayemize, hikayeme…
Cumhuriyet’İn 90. yıl dönümü kutlamalarında Çanakkale’de muhteşem bir konser veren Leman Sam’la buluştuk konser bitiminde, sahne ışıkları söndüğünde…
Nasıl heyecanlıydı, mutluydu anlatamam konsere gösterilen yoğun ilgiye, sahne önündeki enerjiye… Ben de öyle…
Söyleşimizde de sık sık teşekkür etti o konserde bulunan, onu unutmayan ve ışığını canlı tutan herkese…
Çanakkale Boğazı’ndan diğer boğaza uzanacak yola çıkmadan önce sıcağı sıcağına paylaştı duygularını bütün içtenliği, konser anına döndükçe parlayan gözleriyle…
Şarkılarını söyler gibi naif, güçlü, özgür, şeffaf, zarif, samimi, çocuk kalpli,  onu gördüğümüz, bildiğimiz, hikayelerimizi emanet ettiğimiz gibi…
Özü empati, doğadan aldığı enerji, sevgi…
Konuşurken de şarkı söyler gibi gezindi notadan notaya sesi…
Leman Sam hakkında bütün bu cümleleri kurabiliyor olmak bile benim için inanılmaz heyecan verici; yolumun onun yoluyla kesişmesi gibi…
Bu röportaj benim için öyle kıymetli ki…

1425632_379834688815194_223223977_n
Doyamadım onu dinlemeye, enerjisine, sohbetine…
Birlikte gülümsedik objektife 🙂 Fotoğraftaki formanın hikayesine gelince; Dardanelspor takımı Leman Sam’a forma hediye edince, hemen giydi onlarla fotoğraf çektirmeden önce:)

Çok fazla yer almayı tercih etmiyor basında, televizyon programlarında…
Doğaya duyduğu büyük aşkla, “bir ağaç gibi” yaşıyor İstanbul’da…

Küçük sevinçlerin büyük tebessümü ve teşekkürü var yüzünde…
Yılların ona çok yakışan dingin çizgilerinin öğrettikleri, “an”ın hevesi, heyecanı okunuyor sözlerinin gerisinde…
Güzelliğinin, enerjisinin, yıllardır değişmeyen fiziğinin sırrıysa az sonra bize de anlatacağı “başka” felsefe…
Bir de masal sesli kadın “masalsızlığın” izlerini taşıyor hala yüreğinde…
Hayran oluyorum ona bir kez daha bakarken gözlerindeki özleme,
kaç nesli sesiyle,  şarkılarıyla uykuya yatırdığını da düşündükçe…
Anlatacak var şimdi Leman Sam’ın bize…
Benim de masalımın en heyecanlı yerinde…

Leman Hanım o kadar seviliyorsunuz, o kadar özleniyorsunuz ki… Öyle mutlu oluyoruz ki sizi gördüğümüz, bir de üzerine şarkılarınızı canlı canlı dinleyebildiğimiz zaman… 

Ay ne mutlu, ne şanslıyım…

Biz de çok şanslıyız… Cumhuriyetimizin 90. yaş gününü Çanakkale’de sizinle kutladık. Cumhuriyet Meydanı’nda her yaştan binlerce kişi toplandık, şarkılarınızı, türkülerimizi birlikte söylemenin keyfini, sizinle olmanın heyecanını yaşadık. Bizim için bu özel günü sizinle kutlamak çok kıymetliydi, Cumhuriyet Bayramında Çanakkale’de olmak size ne hissettirdi?

Ben sizlerin hepinizden daha eski; Cumhuriyet’i çok özel bir şekilde kutlamış ve bunun keyfini, heyecanını yaşamış bir insan olarak tabii ki son zamanlarda Cumhuriyet’e karşı yapılan hareketlerden dolayı gayet mutsuzdum.  Tabii ki benim için Cumhuriyet Bayramı’nda burada sahne almak çok önemliydi ama bunu daha da önemli kılan şey kentin içinde gördüğüm coşku oldu.Türkiye’nin birçok kentinde böyle kutlandığını zannetmiyorum. Bir tek elin parmağını geçmeyeceğini düşünüyorum bu kadar coşkulu kutlanmasının. Çanakkale’nin bu kadar kalabalık olduğunu, insanların bu kadar coşkulu bir şekilde sokaklara döküldüğünü bana söyleseler pek inanmayabilirdim.  Konserden önce hazırlanırken otelin penceresinden baktım: Geçen o bisikletliler, motosikletliler, genç çocuklar, küçük çocuklar, belediye başkanı…  Bütün bunları, bu coşkuyu gördüğüm an dedim ki, “Aa, ben başka bir kente gelmişim.” Bu kent enteresan bir şekilde benim çocukluğumdaki coşkuyu yaşayan, orada kalmış bir kent… Onun için sahneye çıktığım zaman “Ben Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama konseri için çok doğru bir yerdeyim.” dedim. Zaten bunu diyebileceğim iki üç kent var, biri Çanakkale… Bu kadarını gerçekten beklemiyordum, açık söylüyorum…
Her zaman çok talihli olduğumu biliyorum ama bu kadar talih, böyle bir talih herkese nasip olmaz. Bütün şarkıları herkesin söylemesi, hiç kimsenin sahayı terk etmemesi, sonuna kadar bana eşlik etmesi… Bu herkesin çok yaşaması gereken bir şey ve ben çok talihli olduğumu düşünüyorum. Bugün inanır mısınız çok yorgundum, çok uykusuzdum ama sahneye çıktıktan sonra öyle bir enerji aldım ki bu bana bir ay, iki falan gider . Çok teşekkür ediyorum sizin aracılığınızla Çanakkale’de beni dinleyen, o konser alanını dolduran bütün herkese, bütün gençlere… Yanaklarından öpüyorum, sevgiyle kucaklıyorum. Gerçekten bunlar klişe laflar değil ve ben bunları söylemekten nefret ederim aslında; hiç sevmem bu “yağcılığı” ama yağcılık için söylemiyorum. Bir bu kadar daha şarkı söyleyebilirdim. Gerçekten çok güzeldi… Bu benim moralimi çok yükseltti.

45503_654258954608468_1194249393_n
Aynı şekilde bizim de moralimiz çok yükseldi. Çok sevdiğimiz, çok özel bir sanatçının Cumhuriyetimizin 90. yaş gününü bizımle kutlaması; coşkumuza, heyecanımıza şarkıları ve enerjisiyle ortak olması, özellikle konser sonrasında bu buluşmayla ilgili  düşündüklerini, hissettiklerini bu kadar naif cümlelerle paylaşması bizi de çok mutlu etti. Tüm bunları aktaracağız Çanakkalelilere…
Çok yorgun olduğunuzu ama sahneden enerji aldığınızı söylediniz ama, biz bunu hiç farketmedik ve siz sahnede nasıldınız biliyor musunuz, zıpladınız, koştunuz, ordan oraya elbisenizi savurarak adeta kelebek gibi uçtunuz. Doğayı ne kadar çok sevdiğinizi biliyoruz ve sanki b
ütün doğayı kucakladınız sahnede, yere oturup kök saldınız, göğe uzandınız, bu nasıl bir enerji böyle, ne oluyor size sahnede 🙂

Ben yaşamayı şarkı söylemek zannediyorum. Gerçi ben doğada da şarkı söylerim, dağlara da şarkı söylerim, sokakta da, metroda da söylerim ama gerçekten şöyle bir kitleye şarkı söylemenin,  onlardan bu enerjiyi almanın, gözlerindeki sevgiyi görmenin karşılığını size ben sözcüklerle anlatamam.
Onun için ne oldumsa eğer sahnede, bunun karşılığı oradan gördüğüm, aldığım sevgidir. Başka hiçbir şey değil…  Ama ben bunu tekrar tekrar söylüyorum; gerçekten çok talihli bir şarkıcıyım. Kaç yıllar geçti, basında görünmüyorum, hiçbir magazinde de… Televizyondan nefret ediyorum, mümkün olduğu kadar televizyona çıkmıyorum. Ve bunca yıl sonra bu kadar kalabalığın arasında şu insanların beni hala hatırlıyor olmaları, şarkılarımı ezbere söylemeleri… Bunun para olarak, güç olarak gerçekten herhangi bir karşılığının olmadığını düşünüyorum. Her zaman bunu söylüyorum: Küçük de olsa bir iz bırakmışım…
Bir kenara bırakın her şeyi, ben yıllardır sahnedeyim ve bu akşam o kadar genç insan gördüm ki rahatlıkla beni hatırlayabilecekleri dönemin dışında… Hep derler ya şarkı söyleyen bir insanın hep görünmesi gerek, reklamın iyisi kötüsü olmaz falan falan… Bunların hepsi yalan. Yalan olduğunu ben bu akşam bir kez daha anlıyorum. Ben artık iki kocaman çocuğu olan, yılları devirmiş biriyim ve yarın öbür gün çok sevmeme rağmen, olur ya, bırakabilirim. Her şeye rağmen şu son kerteye kadar bu insanların gönlünde eğer yer etmişsem… Bir karşılığı yok, bu muhteşem bir şey… Sadece bunun için yaşamaya değer. Gerçekten… Bunun dışındaki paranın, pulun, ünün, gücün, hiçbir şeyin önemi yok. Çok güzel bir şey…

Üç nesildik sanırım orada; çocuklar, gençler, yaşlılar, bebekleriyle gelen anneler bile vardı aramızda… Ben de 1 yaşındaymışım ilk albümünüz “Livaneli Şarkıları” çıktığında… Siz hep aynı kaldınız ya sanki geçen bunca yılda; sesiniz, fiziğiniz, saçlarınız, “Leman Sam”  zamansız hayatımızda! Biz de çok değiştik geçen bunca zamanda; büyüdük, “illa” sevdik, kıyamadık, gittik, terk ettik, terkedildik, ağladık ,saklandık, farkına vardık, durmadan “hey yıllar”ı tekrarladık…

(Gülüyor) Büyüyemedik bak bazılarımız…

Evet, ve hep şarkılarınız vardı hepsinde, Hatıra defterimizi okuyup kendimizle karşılaşır, sarılır, saklanır gibi mi oluyoruz dinlediğimizde hala sizi ?

Ama ben bir şey söylemek istiyorum. Aslında bu eşyanın tabiatına ters bir şey… Tabii ki klasikleşmek çok güzel bir şey, ben bundan dolayı çok mutlu oluyorum ama şimdi popüler kültürde her şey çok çabuk tüketiliyor ya… Yıllar öncesinde yapılmış şarkıların hala söylenmesi çok güzel fakat yenilerin de klasikleşmesi lazım fakat öyle bir tüketim zamanında yaşıyoruz ki bunlar çok çabuk tüketildikleri için hep hep eskileri anımsamak, hep onlara sarılmak durumunda kalıyoruz.  Benim için de aynı şey geçerli. Sanmayın ki sadece sizler bunu böyle düşünüyorsunuz. Ben de kendi eskilerime sarılıyorum. Onun için çok üzücü bir şey esasında bu kadar zamanın hızlanması, tüketimin bu kadar aşırıya gitmesi, her şeyin değerini kaybetmesi, insanların sevinçlerinin azalması… Bugün onu düşündüm; benim küçükken çok sevinçlerim vardı hala da o sevinçleri korumaya çalışıyorum. İnsanların sevinçleri çok kısa süreli oldu artık. Yeni bir şey aldıkları zaman ya da yeni bir aşka yelken açtıkları zaman bunların hepsinin süresi çok kısaldı. İnsanlar bu yüzden çok mutsuz ve bu mutsuzluk herkesten birbirine geçiyor ve bu çok üzücü bir şey…
Evet, dünya bir gül bahçesi değil ama insanlar bunu bir gül bahçesine hiç değilse çevirebilirler; arada budarlar, ilaç verirler falan, açar gül, sonbahar gelir yaprak döker. Ama biz artık sürekli bir sonbahar yaşamak durumunda kalıyoruz ve ben artık sizin kadar genç olmadığım için çok mutluyum çünkü ben en azından kuyruğundan bu mutlulukları yaşadım. Sizin için hayat artık daha zor, öyle diyeyim.
Ama ben gerçekten müteşekkirim çok teşekkür ediyorum harikulade bir gece geçirdim, harikulade bir 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı yaşadım, tam olması gerektiği gibi… Sadece şey hariç… Neydi o patlayanlar?  Havai fişekten nefret ediyorum. Ona verilen paradan nefret ediyorum, kuşları mutsuz edip öldürmesinden nefret ediyorum.  Onun haricinde bugün mükemmel bir 29 Ekim yaşadım. Çok teşekkür ediyorum tekrar tekrar Çanakkale halkına…

Ben de onlar adına size, tekrar tekrar…
Klasikleşen şarkılarınızın yanı sıra son albümünüzden de şarkılar söylediniz bize bu akşam…

Az söyledim ama bilenler vardı ve bu da beni çok mutlu etti, arada benle söyleyenler vardı, bu çok güzel bir şey…

Özgürlüğünüze çok düşkünsünüz ve bunun da etkilediği birkaç sebepten ötürü diğer beş albümün içinize pek sinmediğini söylemişsiniz ya hep, 13 yıl aradan sonra gelen ” Nereye Kadar” isimli son albüm içinize sindi mi?

Bunda çok mutluyum evet, istediğim gibi şarkılar söyledim. İstediğim gibi bir sound çıktı ortaya. Çok sakin… Bütün istediğim şuydu; ben burada söyleyeyim, siz burada dinliyormuşsunuz gibi hissedin… Bunu yakaladım. Bundan sonra bir albüm daha yapabilirsem, vaktim kalırsa eğer yine aynen burada söyleyip şurada dinliyormuş gibi, insanlara öyle bir şey vermek istiyorum. Umarım başarırım…

Yıllarca birçok röportajınızda altını çizdiniz; ben bir caz sanatçısı, ya da protokol sanatçısı değilim, ben bir şarkıcıyım dediniz… Az önce de söylediğiniz gibi hayatı şarkı söyler gibi yaşamayı sevdiğinizden belki de bu durumu son albümünüzdeki “Şarkıcı” isimli şarkınızla bu kez dile getirdiniz… Bu akşam da ışıklar söndü sahnede ve biz başka bir ışığın altında buluştuk şimdi, konuşuyoruz sizinle… Ne oluyor sahnedeki ışıklar söndüğünde?

Ah o ışıklar… Tiyatro, bale, müzik, herhangi bir sahne sanatıyla uğraşan insanlar için,  aşağıda izleyenler için belki çok önemli olmasa da, bizim için ışık çok önemlidir. Hem sahne ışığı, hem de dinleyenlerden, karşıdaki izleyiciden gelen ışık… Bizler ışıkla ve alkışla yaşayan insanlarınız. Bunun parayla pulla karşılığı yok…
Ancak sahne sanatıyla uğraşan bir sanatçının yaşarken unutulması, yaşarken artık anılmaması, aranmaması, bu akşam benim gördüğüm iltifatı görmemesi aslında çok mutsuzluk verici bir şey…

Ben bun şarkıyı söylerken konserlerimde genel olarak şunu söylüyorum: “Ben ne kadar talihli bir şarkıcıyım,  hepinize çok teşekkür ediyorum. Biliyorum ki son günüme kadar benim ışıklarımı hiç söndürmeyeceksiniz.” Benim sahne ışıklarımın daimi olarak yanması benim için çok mutluluk verici bir şey… Muhtemelen böyle bir duyguyla yazdım bu şarkının sözlerini ve herkese çok teşekkür ediyorum,  benim ışıklarımı hala yanık tuttukları ve beni unutmadıkları için…

Biz de size çok teşekkür ediyoruz ışığınızı bize de getirdiğiniz için…
Leman Hanım bu röportaj öncesinde, tabiri caizse ben “size çalıştım”. Çok röportajınızı okudum, hakkınızda yapılan yorumları ve şu beni çok etkiledi: Şarkılarıyla, sesiyle yıllardır hepimize masallar anlatan, hikayemize dokunan, bazen uykuya yatıran Leman Sam, masalsız büyümüş…  

Bunu gerçekten söylemiş miyim, nerede söylemişim? (Gülüyor) Bu doğru, bu doğru gerçekten ben masalsız büyüdüm. Ve de çok ilginç bir şey söyleyeceğim size…
Açık Radyo dinlerim ben ve Açık Radyo’da iki sene önce bir program vardı. Her bölümde İstanbul’un çok eski dönemlerine dair bir başka şeyi; meyhanelerini, camilerini, gece hayatını, mehtaba çıkışlarını, İstanbul’a dair her şeyi, benim çocukluğum bile değil Cumhuriyet’ten daha da önceki zamanları anlatan bir takım öyküler anlatılan bir program vardı. Onlara rica ettim, bana kaydettiler. Uyuyamadığım zaman kendime masal olarak o radyo kayıtlarını koyup dinliyorum. Bunları dinleyip de sakinleştikten sonra bir masalın çocuk için ne kadar önemli olduğunu daha da anladım. Çocuklarımı büyütürken çok zamanım olmuyordu onlara oturup kitap okuyup masal anlatmak için… Türkiye’de belki de ilk benim bir anne olarak kasetçalara kaset koyup, play e basıp masal kaydeden…  Şevval ve Şehnaz dinleyip gülerken “Annee, bitti!” derlerdi, gidip tekrar basardım.
Bütün annelere buradan sesleniyorum. Annelere, babalara, anneannelere kim varsa… Çocukları sakın masalsız bırakmasınlar, masalsız büyütmesinler… Masalsızlık çok üzücü bir şey… Kaç yaşınıza gelirseniz gelin bunun eksikliğini hissediyorsunuz. Ben bunu söylemişsem, ki söyledim biliyorum, demek ki ben bu yaşımda bile hala bunun eksikliğini hissediyorum.

Biz de bu yaşımızda, kızlarınız gibi masal dinliyoruz sesinizden; şarkılarınızda bize anlattıklarınızla… Uykuya sesinizle daldıklarına dair çok mesaj ve paylaşım var sosyal medyada da…

Teşekkür ederim… Süper, sakinleştirici bir etkisi olduğunu söylerler .(Gülüyor )

Hazır kızlarınızdan konu açılmışken, 2009 ve 2011 yıllarında onlarla gerçekleştirdiğiniz üçlü konserlerin tadı hala taze hafızalarda, izleyemeyenler de merakta. Devam edecek mi hikayeler, fotoğraflar, anılar ve şarkılarla Sam kadınları bir arada böyle bir konser dizisinde sahnede olmaya?

Yoo hayır, neden bittiğini anlatayım size: Bu bir butik çalışmaydı yani bu bir öyküydü, bir konseptti… Bundan fazlası artık ticari bir kaygıya girer ve öyle bir şey istemiyoruz. O günlerde kim izlediyse izlemiştir, bunun dışında artık gereği yok. Hep aynı şeyi tekrar etmenin zaten anlamı yok, bundan sonra başka projeler inşallah… Benim kızlarım zaten artık çok büyüdüler, onların kendi projeleri var ve de ben de büyüdüm, benim de kendime göre projelerim var. Umarım hepimiz sağlıklı oluruz ve hayata geçiririz.


Leman Hanım, özgürlüğünüzü, doğayı, her canlıyı ne kadar sevdiğinizi biliyorum ve her gün güneşin batışında ritüellerle o ana, yaşama, her şeye teşekkür ettiğinizi…

Ellerime ve bütün bedenime de ( Gülüyor )

Ben de teşekkür etmeyi çok severim Leman Hanım ve dün gece son hazırlıklarımı yaparken bu buluşma öncesinde; hikayeme teşekkür ettim ben de…  Şarkılarınızla yıllar evveline dayanan tanışıklığıma, annemin mutfaktan gelen sesiyle o şarkıların çocukluğuma fon olmasına, gittiğim ve gitmediğim tüm yollara, burada bulunmama, bu röportajı gerçekleştirmemizi sağlayan her ne, kim varsa… Ve en çok da size, şimdi bir kez daha… 

Ne güzel, ben çok mutluyum… Ben de teşekkür ederim.
Teşekkür etmek çok güzel bir şeydir…
Ben doğadan hiçbir zaman kopmadım…
Bir ağaç gibiyim ben, gitgide köklerini derine salan…
Bunu sıklıkla yineliyorum ama özellikle ağaçların kesildiği bu dönemde bunu daha da tekrarlamak istiyorum. Yaşlandıkça kabuğu daha da kalınlaşan, sonbaharda yaprak döken, ilkbaharda yaprak açan, her yaşta biraz daha toprak altına köklerini uzatan bir ağaç gibi hissediyorum kendimi… 

İnsanlar birçok şeyi unuttular. İnsanlar bu kargaşa içerisinde, yaşam kaygılarıyla, geçinme kaygılarıyla, kendi aralarındaki sıkıntılarla, sistemle olan kavgalarında yaşadıklarını, nefes aldıklarını, güneşin doğduğunu falan unutuyorlar. Doğanın hareketlerini de izleyemiyorlar. Hava, su, toprak, güneş… Ben her gün Tanrı’ya bunları yarattığı için, bu planette benim nefes almamı sağladığı için teşekkür ediyorum, kendi bedenime teşekkür ediyorum. Bana hizmet eden herhangi bir şey varsa; eşyalara teşekkür ediyorum. Bu doğu felsefesinde çok önemli ve güzel bir şeydir. Ben herkesin bildiği felsefenin dışında, başka bir felsefeyle yaşıyorum. Bana genç kalıyorsun, bu yaşa gelmene rağmen hala bu kadar enerjiksin falan demelerindeki en büyük neden, benim başka bir felsefeyle yaşamam. Benim parayla, pulla, ünle, sistemle, iktidarla, şunla bunla falan hiç ilgim yok. Ben başka bir dünyada yaşıyorum. Onun için herkese de tavsiye ediyorum.
Gün o gündür. Ertesi gün; bir başka gündür. Bir daha o günü yaşayamazsınız. Gün içerisinde ya da gün bittiği zaman o günün muhasebesini yapmazsanız, ertesi güne birtakım şeyleri temize çekmiş çıkamazsanız. Onun için ben her gün bakıyorum. Örnekse bugün, çok geç olacak eve gittiğim zaman ama her şeye rağmen bir 15 – 20 dakikamı buna ayıracağım:  Ne yaptım, nasıl hazırlandım, bilinçli mi yaptım birtakım şeyleri, hatalarım nerde, kimin kalbini kırdım, kimin gönlünü aldım. Tabii kendime ait birtakım özel şeylerle de… İnsanlar biraz düşünürse, biraz empati yaparlarsa dünya gerçekten daha güzel bi dünya olur. Ama tabi ben bunu böyle söylüyorum, kim dinler, kim alır kimin vakti olur bilmiyorum…

Size özel dünyanızda hayvanlar da çok büyük bir yer tutuyor. Kediniz hastaymış, çok üzüldüm, umarım en kısa zamanda iyileşir. Geçtiğimiz günlerde Ajda Pekkan “Hayvan mezarlığına gömülmek istiyorum.” diye bir açıklama yaptı ve bu gündemi epey meşgul etti. Siz de çok sevdiğiniz kediniz Domi’yi kaybettiğinizde buna benzer açıklamalar yapmıştınız. Hayvan haklarının, hayvan sevgisinin hala bu kadar tartışılıyor olmasına, onlara bakışımıza siz nasıl bakıyorsunuz?   

Bu ülkede bu konuda hiçbir şey söylemek istemiyorum. Domi dediniz de onun için söylüyorum;  Domi güzel bir yerde uyuyor. Ben onunla birlikte gömüleceğim. Zaten bu çok uzun zaman önce söylediğim bir şeydi… Ajda’nın neden onu söylediğini ben çok fazla bilmiyorum. Bir şey söylemek istemiyorum onun bu düşüncesi hakkında… Bana biraz fazla sansasyonel geldi. Bunu tartışmak istemem… İstiyorsa böyle bir şey, olabilir… Benim umurumda bile değil kimin ne yaptığı… Hayvanseverlik lafından da zaten çok hoşlanmıyorum. Ben bir yaşam hakkı savunucusuyum, yaşam hakkına çok saygı duyarım. Bitkilerin ve hayvanların masumiyetine inanırım. Ben de onlardan biriyim, insanlardan daha çok onlara yakın olduğum için… Başka bir yerde yaşıyorum, bu inançlar, töreler, alışkanlıklar dolayısıyla… İnsan malzemesi bana çok yakın gelmiyor bu konuya bakış açısı olarak…
Evet, kızım hasta… Balböceğim… Umuyorum ki sağalır. Domi’yi kaybettiğimde büyük bir travma yaşadım, bir travma daha yaşayacağım, ben bunu biliyorum, ama umuyorum bir süre daha böyle uzatırız. Ben beş gündür gerçekten uyumuyorum, bu akşam pek sesimin çıkacağını tahmin etmiyordum ama çok şükür iyi bir enerji aldım. Herkese tekrar tekrar aracılığınızla teşekkür ediyorum…

Leman Hanım ben de size tekrar çok teşekkür ediyorum bu röportajı yapabildiğimiz için…
Son soru, bunu gerçekten çok merak ediyorum. Sözlükte şöyle bir şey okudum: “Türk kadını gece hiç tanımadığı bir erkeğe usulca sokulup merhaba demez.” diye şarkınızın yıllar evvel yasaklandığı doğru mu?

(Gülüyor) Evet evet, doğru… Epeyce bir zaman geçti üzerinden… TRT’de o zamanlar daha katı kurallar ve bir denetim vardı. Gerçi bu sansürden bizim ülkemiz hiçbir zaman kurtulmadı, hiçbir zaman öyle bir özgürlük olmadı ama denetim denen bir şey vardı ve her şeye mana buluyordu. “Aaa erdemli bir Türk kadını olarak nasıl gidip merhaba dersin?” hikayesinden bu söz geçer almadı. Ama önemli değil, iyi ki geçer almamış. Gördüğünüz gibi fark etmiyor; dediğim gibi illa televizyona çıkmak, klip çekmek gerekmiyor, bunca bir kalabalık birlikte söylüyorsa, o zaman bütün bunlar karşılıksızmış demek ki.

Eğer bir sanat eseri; bu bir şarkı, tiyatro eseri olabilir. Bale, plastik sanatlardan biri, heykel olabilir… Herhangi bir sanat eseri insanlara bir biçimde geçtiyse bunu engelleyecek bir sansür düşünemiyorum.

Sam yeli esti, hikayemizde bıraktı izini… Şarkılarıyla, anlatıklarıyla uzak diyarlardan sesler getirdi… Ve benim hikayeme de çok özel satırlar bırakıp gitti…

Leman Sam’a herşey için tekrar sonsuz teşekkür ederim…
Ve kocaman bir teşekkür de Leman Sam’la iletişime geçmemi sağlayan Çanakkale Belediyesi’ne ve Kültür Sanat Birimi’ne, röportajı yapana kadar her telefonumu büyük bir samimiyetle karşılayan Leman Sam’ın  asistanı, vokalisti, kızı sevgili Yasemin Kutal’a, röportaja heyecanlı hazırlık aşamasındaki teknik ve müzikal desteği ve konser fotoğraflarıyla yanımda olan Kampüs Fm Program Koordinatörü Osman Cevizci’ye, röportajı radyo yayınına hazırlayan Oğuzhan Karaca’ya, Kampüs Fm’e ve son olarak, yoluma 🙂