Category Archives: Burhan Şeşen Röportaj

şarkılardan yelken yüzdürdük Burhan Şeşen’le “gündoğarken” :)

Standard

Bayılırım içinden yelken, deniz, gemi geçen şarkılara… Kendi içine döndüren, hayal ettiren, umut veren, mutlu eden, her daim içindeki denizde yüzdüren, gülümseten, gitmek için “hadi” diyen, kalmak için “bekle ve güven”…

Denizi olmayan kenttlerin birinde büyüdüm ben… Kağıttan yaptığım gemimi bir gün denizimde yüzdürmeyi hayal ederken, şarkılarıydı denizin kokusunu getiren… Melodileri, sözleriydi dalgalarda yelkenime üfleyen, dost sesleriyle keyifle seyrime eşlik eden denizime giderken… Gizli köşelerine hayallerimi kazıdığım teknemde pusulamı bekleyen…

Yelkenim indi denize… Bir tatlı seyrüseferde…

Ne güzel bir sürpriz ki, denizden uzak o şehirde hayal ede ede büyürken, yelkenimi denize açmayı sabırsızlıkla beklerken, “Gündoğarken”; bana ondan sesler, kokular, haberler taşıyan şarkıların sahibiyle tanışıyorum bir başka şehirde, içinden deniz geçen = ))

Nasıl heyecanla tuşluyorum elimdeki numarayı … Telefonun ucundaki ses tanıdık… Aynı hatta yıllardır dinleyip eşlik ettiğim, aşkı anlatan, usul usul inandıran, sabırsızlandıran o şarkılardaki tonla… Güzel melodilerin içinden geçtiği notalardan bize çoğalan, sözleri yüreğimize, ruhumuza dokunan İlhan Şeşen, Gökhan Şeşen ve Burhan Şeşen trio’sunda… :=)

Kaset ve teyp vardı o zaman daha… Çok çok sevdiğim şarkılarını defalarca dinlerdim, hele ki “mest” eden “best of” kasetlerini başa sara sara… Kaset kartonetlerini aşındırırdım sözlerini takip ederken, kulağıma gelen türlü türlü enstürmanların ne olduklarını okuyup ayırmaya çalışırken… Grup Gündoğarken’in; “Yaşı gruptan küçük” olan dinleyicilerindenim ben… Esmeyi rüzgardan öğrenenlerden… Usul usul içine dönüp kendini keşfetmeyi, sevmeyi, hayal etmeyi, umut etmeyi, devam demeyi, karaya çıkana kadar dümeni yitirmemeyi iyi niyetli şarkılarından bilenlerden…

Burhan Şeşen de Gündoğarken’le yıllara dayanan bu tanışıklığımdan, şarkılarının hayallerimin ve enerjimin yükselen halinin değişmez fonu olduğundan haberdarmış gibi, geri çevirmedi röportaj talebimi… Aklımda soracağım sorular, kulağımda şarkılar, kahvem ve durduramadığım gülümsememle , sabırsızlıkla ve heyecanla bekledim telefondaki o çok aşina, hatta dost sesin röportaj için verdiği saati…

Gündoğarken şarkılarının denizinden geçen “yelken” madem benim için bu kadar önemli ve biraz da sihirli… O halde sohbetimize ve Burhan Şeşen’e kocaman teşekkürlerime bir yelken eşlik etmeliydi :=)

dscf5234

Bu arada bir kocaman teşekkürü de Kampüs Fm’in program sorumlusu Osman Cevizci’ye etmeliyim, aynı zamanda arkadaşı olan Burhan Şeşen ile iletişimimi sağladığı ve elime tutuşturduğu için ses kayıt cihazını :=)

Burhan Şeşen, ağabeyi Gökhan Şeşen ve Gündoğarken’in diğer üyeleriyle verecekleri muhteşem “müzik ziyafeti” öncesinde soundcheck esnasında yanıtladı şarkılarının enerjisinin peşinden dalıp çıkardığım sorularımı… Nezaketle, gülümsemeleriyle ve yıllardır hiç değişmeyen o bildik sesi, şarkılarından da hepimize geçen içtenliğiyle… Sevgili Burhan Şeşen’le şahane bir renk daha katıldı “Güneş Enerjisi” ne :=))

Burhan Bey, hoş geldiniz Çanakkale’ye… Ben bugün  buraya  gelirken, üç neslin, aynı anda konser afişinize baktığını gördüm. Aynı karede…

(Gülüyor) Ne güzel…

Çok isterdim o anın fotoğrafını çekip gösterebilmeyi size de, güzeldi… Grup Gündoğarken ile kaç nesil yetişti?

2013 yılı, 30 sene oldu… Bazen konserlerde soruyorum karşımdaki ufacık çocuklara, gençlere; siz nereden biliyorsunuz bu şarkıları diye… Anne babamızdan duyduk diyorlar, doğrudur… Üçüncü nesilden emin değilim ama en az iki nesil garantidir bence Güneş…

Sizinle beraber büyüyen nesil belki biliyordur Grup Gündoğarken’in hangi şarkılarla bu kadar yol aldığını duygularımızda, hayatımızda ve kendi müzikal yolculuğunda … Biz söz ve müziğinize sonradan dahil olanlar pek bilmiyoruz bu “zamansız” sözlerin buluştuğu ilk anları notalarla  … Biraz anlatır mısınız?

Sülaledeki ilk profesyonel müzisyen amca… (İlhan Şeşen) 1971 yılında ilk kırkbeşliğini çıkardı. Gökhan ve ben o zaman Ankara’da öğrenciyiz… Gökhan lisede, ben ortaokuldayım… Çok etkilendik, çok hoşumuza gitti amcanın ses tonu ve şarkıları… Zaten Gökhan’da eskiden beri müziğe karşı bir ilgi ve yetenek vardı..  Bende öyle bir şey yoktu… Hatta beni mandolin kursuna göndermişti babam, mandolini bırakarak kaçmıştım. Hiç sevmemiştim herkesin aynı ezgiyi çalmasını… Yıllar sonra gitara merak saldım. Üçümüz buluşur, oturur; yemeklerden sonra şarkılarımızı çalardık birbirimize… Uzakta olsak da sözlerimizi gönderirdik. Aslında Gündoğarken 1983 yılında kuruldu ama birbirimizi tanıdığımızdan beri müzik muhabbetimiz vardı. İlk konserimizi 1982 yılında BCG adıyla Hodrimeydan Kültür Merkezi’nde verdik. Amca Bursa’da avukattı. Onu da çağırdık, geldi. Levent Kırca o konseri izliyor ve bir oyun teksti veriyor. Kadıncıklar… Amca önemli bir kara vermek zorunda kaldı, avukatlığı ve çocuklarını Bursa’da bıraktı. Gündoğarken’e öyle bir girdik. İyiki de girmişiz diye düşünüyorum. Amca da bence aynı fikirdedir. Yoksa hepimzin içinde bir ukte olarak kalacaktı müzik… Gökhan mühendislik ben sinema televizyon okudum. Alaylıyız… Zaman zaman bazı üzüntüleri, pişmanlıkları oldu ama iyi ki bu yola girmişiz diye düşünüyorum.

Kesinlikle, iyi ki girmişsiniz bu yola… Bir amcanın iki yeğeniyle birlikte müzik yapması durumu, pek de alışık olduğumuz bir aile tablosu değil galiba… Nasıl bir evdi? Peki ya şarkıların üretim süreci? Nasıl böyle aynı duygularda buluşulabildi?

Gökhan ve ben aynı evde oturduk 7 sene… Amca da hemen yakınımızdaydı zaten… Öyle şarkıları beraber yapma durumumuz yoktu. Bazen tiyatro müzikleri, müzikaller oluyordu… O zaman oturup onları birlikte çalışıyorduk. Hepimiz şarkılarımızı ayrı ayrı yapıyoruz ama mesela bir şey eksik mi kalmış? Bir solo, bir söz… Onları beraber tamamlardık. Hepimiz oturalım da üç kişi bir anda bir şarkı üretelim diye bir şey olmadı, hepimiz tek tek ürettik ve onun üzerinde o şarkıları beraber işledik.

Müzik mi sevdi sizi bu kadar çok, yoksa siz mi müziği? Nedir aranızdaki ilişki?

Müziği tabii ki çok seviyoruz. Babam kaptan pilottu. O yurt dışına gittiği zamanlar bavullar dolusu plaklar getirirdi. Ankara’dan İstanbul’a taşınma sürecinde, 70’li yılların ortasında benim en büyük dostum müzik oldu. Ankara’daki mahalle kavramı İstanbul’da yoktu. O dönem çok ciddi müzik dinledim. Fonda bir müzik değil ama, oturup arkadaşlarımla, perdeleri kapayıp çok ciddi müzik dinleme durumum oldu. Ondan sonra şarkıları üretmeye başladım. Öncelikle hakikaten iyi bir dinleyici oldum. Müzik ve söz zaten bir arada gelen bir şey Grup Gündoğarken’de… Öyle oturup da ayrı ayrı bir şarkı sözü, şiir yazdığımız yok denecek kadar azdır. İkisi bir arada geliyor. Hakikaten biraz çalışmayı da gerektiriyor. Bazen gece yarısı uyanıpta gecenin üçünde dördünde de şarkı yazdığım oldu. Denir ya, ilham gelir diye…  Ne derseniz deyin o gerçekten geldiği zaman çok kırılgan, kaçırmamak lazım. Sürekli gözlemci olmak lazım… Şarkı yazmanın en önemli rollerinden biri de herkesin baktığı gibi bakmayacaksınız. Bir de iyi kitaplar okuyup iyi filmler seyredeceksiniz mutlaka. İlham öyle boş boş gezerken gelecek bir şey değil, zaman zaman o da olsa, yetmiyor. Mutlaka ilişkide olması lazım diğer sanat dallarıyla da şarkı yazan insanın..

Şarkı sözleriniz biraz doğadan da mı besleniyor? Ben bayılıyorum mesela içinden yelken, deniz, sahil, dalga geçen şarkılarınıza… Umut veren sözler,şarkılar değil mi onlar aynı zamanda?

Zaten öyle olması lazım, umut verici… Hüzünlü şarkılarımız da var ama hiçbir zaman arabeske kaçan, umutsuzluğa yelken açan sözler yazmadık. Buna dikkat ediyoruz. Hüzün ayrı, umutsuzluk ayrı birşey… Bence de, bizim şarkılarımız içinde belli bir umudu her zaman taşır, ve hep de öyle olacak…

Aşk da taşıyor şarkılarınız, bahar da… Aşık olunca mı yazarsınız daha çok şarkılarınızı? Peki biz, aşkı kendi kendimize, içimizde yaşarken mi dinliyoruz sizi, yoksa onunla beraber dolu dizgin mi ya da beklerken mi aşkı? Aşk ve Gündoğarken şarkılarını nasıl konumlandırıyorsunuz?  

Tabii bizim şarkılarımızı kimler dinliyor onun açıkçası pek araştırmasını yapmadık ama bizim üretme sürecimize bakarsanız, çok mutlu olduğumuz anlarda değil de ayrılık zamanlarında daha çok şarkı ürettiğimizi görüyorum ben, kendi adıma konuşursam…  Bir de her yaşanan şarkının birebir bir hikayesi yok. Herkes diyor ki bunu nasıl yaşadınız da yazdınız. Bazıları hakikaten yaşanıp yazılıyor, bazıları da tamamen hayal mahsülü olarak yaşanıyor. Sizin de dediğiniz gibi herkes bizi sanki aşkı çözmüş,bir aşk gurusu gibi görüyor ama öyle bir şey yok… Hala bizim de çuvalladığımız, tökezlediğimiz anlar oluyor duygusal ilişkilerde konusunda… Öyle yani =)) (gülüyor)

Aşk gurusu durumumuz yok diyorsunuz ama, bizim son zamanlarda başka gurularımız var :=) Hakkını verenleri bir kenara koyarsak; kendini sevmek, affetmek, özgür bırakmak ve hayatı teşekkürlerle yaşamak çerçevesinde dolaşan demeçleriyle engel olunamaz bir akım yaratanlar… Sizin şarkı sözleriniz zaten umutla bütün bunlardan bahsetmiyor mu? Bana kalırsa siz yıllar evvel çözmüşsünüz bu durumu! Bir Grup Gündoğarken bakışı,duruşu,enerjisi var, diyelim mi :=)

Son zamanlardaki kişisel gelişim furyası birazcık amacını aştı, çok haklısın. Kimse kusura bakmasın ama bana saçma geliyor açıkçası ve baktığımız zamanda en çok tiraj yapan kitaplar, filmler hep bunlar … Bizim olumlu bir enerjimiz olduğunu düşünüyorum. Öyle çok “secret” durumu değil belki ama hem pozitif insanlarız hem de biraz psikolojiye meraklı olduğumuz için herşeyin arkasında başka bir anlam olduğunu biliyoruz.

Peki siz de öyle mi yaşıyorsunuz? Şarkılarınızdan bize geçen duygularla?

Benim mesela övündüğüm en önemli şeydir; hiç kavga etmedim hayatım boyunca. O kadar siyasetin içinde oldum, futbol oynadım yıllarca, hiç kavge etmedim, kimsenin canını acıtmadım o anlamda… Birşey olduğu zaman bunun bir sebebi var dedim ve herşeyi barış yoluyla çözmeye çalıştım. Bu durumun az çok şarkılarda da hissedildiğini düşünüyorum.

Yoğun turne programınızda ülkenin doğusunu da batısını da Anadoluyu da geziyorsunuz ve belki de Grubun yaşından küçük dinleyicilerinizle beraber şarkılarınızı söylüyorsunuz… Gittiğiniz şehirlerde nasıl karşılanıyorsunuz, nasıl bir kitleyle karşılaşıyorsunuz?

Doğudaki şehirler, batıdaki şehirlerden daha çok kucak açtı, ilgilendi. Özellikle Iğdır… Bu turnedeki en kalabalık izleyici Iğdır’daydı. Herhalde diğer şehirlerde doymuşluk var, birçok sanatçı dostumuz gidiyor, konserler veriyor… Erzurum’da, Kars’da, Iğdır’da pek konser olduğunu tahmin etmiyorum ne yazık ki… Herhalde onun içinde daha bir ilgileniyorlar. Doğu ile batı arasında ayrım yapmak istemem ama kişisel olarak, doğudaki dinleyici daha mutlu etti… Daha saygılı; hem dinleme adabı hem de misafirperverlik anlamında… Bu arada çok enteresan bir kitle var dediğiniz gibi, bir şarkımdan bahsediyorum, 70’li yıllarda yazdığım, Sarmaş Dolaş… Kimse daha doğmamış, herkes söylüyor ama :=)

Son zamanlarda “piyasa müzik” tabir ettiğimiz, aynı sözlerle aynı müziklerle “oluşturulan” o otomasyon şarkılar “Pop” ise, Grup Gündoğarken şarkıları ne? Ya da pop müzik sizin yaptığınızsa, peki ya bugün heryerde çalınanlar? Hala farklı enstrümanları bir arada kullanıp, müzikal kimliğinizi koruyor, duruşunuzu değiştirmiyorsunuz… 

İçimizden gelen şeyleri yapıyoruz ve dinlemeyi sevdiğimiz müzikler var… Mesela drum & bass dinlemediğime göre, müzikteki aranjeleri de drum & bass şeklinde yapamayız zaten… Akustik müziği, akustik aletleri daha çok seviyoruz. Gitar, keman, mızıka, perküsyon… Klavye çok sevmiyoruz, iyi çalınmazsa şarkı sözlerinin üzerini örttüğünü düşünüyoruz. Bir de sözleri öne çıkaracak aranjmanlar yapmaya çalışıyoruz. Bizim sözlerimizin, müziğimizden daha önemli olduğunu düşünüyorum ben eğer öyle bir karşılaştırma yapılırsa, onun için de o sözlerin anlaşılması lazım… Sek aranjmanlar yapıyoruz o yüzden…

Radyo programımda Grup Gündoğarken şarkısı çaldığımda, ben de çok mutlu oluyorum, dinleyenler de o anda… Sarmaş dolaş dedik az önce mesela… Biz sizi çok seviyoruz… Bu kadar geniş bir dinleyici kitlesi tarafından, hala bu kadar sevilmeyi, dinlenmeyi siz oradan nasıl yorumluyorsunuz? Bir Gündoğarken tarzı, akımı, müzikal anlayışı mı var ?

Müzikal anlayış… Yüzde yüz ben de katılıyorum. Bundan da önemlisi, şarkılarımızın iyiliği kötülüğü tartışılır ama içtenliği tartışılmaz. Bence insanlar o içtenlikte kendilerinden birşeyler buluyorlar ve biz onların hislerine aslında tercüman oluyoruz. Bana sorarsan herkesin içinde bir yaratıcılık var ama onu açığa çıkarmak için biraz kendini deşmek lazım… Biz o kendini deşenlerdeniz.

Sinema, televizyon programcılığı, gazetecilik, diziler ve müzik… En çok hangisinde kendinizi gerçekleştiriyorsunuz?

Sahnede en çok… Bir de fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. İyi bir fotoğraf setim var. Bu turnede de yanımda… Sürekli fotoğraf çekiyorum. Cep telefonumla da çekiyorum, onları sürekli instegram ve twitter’da paylaşıyorum. Arkadaşlarımla ve takipçilerimle fotoğraf ve bilgi alışverişi yapıyoruz.

Şeşen'in objektifinden :)En çok sahnede olmaktan keyif alıyorum. Evde çok sevdiğim dostlarımla olup onlara şarkı söylemekten de çok daha büyük keyif alıyorum. Özellikle yeni şarkılarımı… Çünkü bu tür yerlerde çok yeni şarkılarımızı çalamıyoruz. Bir de özel merakım, babam emekli kaptan pilot demiştim, ben de Atlas Jet’in sanal pilotuyum. İnternette uçuş yapıyorum. Bir de onu çok seviyorum, kafamı çok rahatlatıyor. Çok kişiye de söylemedim bu huyumu. Uçmayı çok seviyorum…

Çok teşekkür ederim benimle paylaştığınız için bu özel ilginizi… Hem televizyon programı yaparken hem de turneleriniz kapsamında bir çok şehir, üniversite gezdiniz… Çanakkale, nasıl bir şehir sizin için? 

Ben Çanakkaleyi çok sevdim. İlk konserimizi 1997 yılında verdik burada ve o zaman şaşırmıştım, gecenin ikisinde genç kızlar tek başlarına sokaklarda geziyorlardı. Dedim ne kadar modern, güzel bir şehir… Bir de Bozcaada sevdalısı olduğum ve hep Çanakale üzerinden gittiğim için Bozcaada’ya, bende Çanakale hep olumlu, tebessüm ettiren bir şehir izlenimi verir bana… Sadece Çanakkaleyi değil yakın çevresini de çok severim. Çanakkaleyi ve Çanakkalelileri de ayrıca…

Şarkılarınıza deniz mi sinmiş? Aşk, bahar, umut,ada, dalga, deniz, yelken… Bir kaptanlık sinmiş sanki o şarkılara da :=)) 

(gülüyor) Ne mutlu bize o zaman bunları hissettiriyorsak dinleyiciye, ne kadar mutlu bize… Bunlar bilinçli mi bilinçsiz mi bilmiyorum. Mesela Bülent Ortaçgil’in şarkılarında hep bir “oyun” sözü geçer. Kendi sözlerime baktığım zaman ya “deniz” ya da “usulca” yı çok kullandığımı görüyorum. Hatta geçen gün Gökhan uyardı yeni yazdığım bi şarkıda yine mi usulca var diye, baktım hakikaten öyle :=)  Bazı söz yazarlarının bazı simge lafları var, kendileri de belki onu açıklayamaz, bendekilerden biri de deniz olsa gerek…

Bir çok programda yeni albüm için 2013 Nisan demişsiniz…  Az kaldı :=)

Ben demedim, ben demedim, Gökhan dedi… ( gülüyor) Zaten bu ara turneden albüm yapmaya fırsatımız yok ama sanıyorum Mayıs ayında üniversite şenliği döneminde bir boşluğumuz olacak. Şarkılarımız hazır zaten… İnşallah mayıs ayında stüdyoya gireriz diye düşünüyorum.

“Yağmur ol kızım” nasıl bir şarkıdır öyle… Bir babanın kızına emanet edebileceği duygular  bu kadar mı naif, içten anlatılır…  

Kızım 1998 yılında doğdu. Doğduktan kısa birsüre sonra yine işten geldim bir gece yarısı… Baktım Türkan Şoray ve kızı Yağmur bir tekrar programda, televizyonda… El ele oturmuşlar, tiyatro izliyorlar… Çok etkilendim. Hem kızım yeni doğmuştu hem de bir anne kızın hala el ele oturup tiyatro izlemesi beni çok duygulandırmıştı. Yani Yağmur Ol Kızım, hem benim kızımla; hem de Türkan Şoray’ın kızıyla arasındaki ilişkiden çıktı. Sonra Türkan Hanım’a çaldım o şarkıyı… Yağmur’la Nazan Şoray da vardı. Ağladı Türkan Hanım, çok duygulandı. Ona hemen sözlerini yazdım hediye ettim. Bence de o çok özel ve güzel bir şarkıdır.

Şarkılarınızdaki duyguların rotasına girersek şimdi eğer, bir gün bir yelkenle açılıp gidebilir misiniz herşeyi bırakıp, yoksa zaten başından beri konuştuklarımız ve şarkılarınızla, kendi yelkenlinizde bir seyirde misiniz halihazırda?

Hayal gücüm olduğu kadar, sorumluluk hissim de fazlasıyla vardır. Kendime çok dikkat ederim mesela… Hiçbir zaman “Aman bana ne ya” demem…  Ailem, dostlarım konusunda sorumluluk hissim çok yüksektir. Çeker giderim diye hüç düşünmedim hayatımda… Bundan sonra da zannetmem düşüneceğimi….

İyi ki varsınız, sözlerinizle, sesinizle, müziğinizle hayatımızdasınız… Bitirirken bu keyifli sohbeti, son olarak nasıl anlatalım Grup Gündoğarken’i ?

Gündoğarken müzikal bir anlayıştır. Akustik müzik… Sözlerin önemli ve önde olduğu, vokal ağırlıklı…  Mutlaka bu tarzı izleyen gençler dinlemeye devam edeceklerdir bizi… Sanma ki bu pop müzik hep böyle gidecek, son zamanlarda alternatif isimler oldukça geniş dinleyici kitlesi buluyor. Şarkılarımızdaki o duygular gençlere de geçsin diye, devam ediyoruz biz de şarkılarımızı yapmaya ve söylemeye…