Bu satırları sana, çook uzaklardan, sıradan insanların senin çıktığın gecelerde kurt adama dönüştüğü efsanesinin nice filme ilham verdiği; uluma efectlerinin nesilden nesile adınla geçtiği, gerilimi oldu olası seven mavi gezegenin, bebeklerine “aydede”olarak tanıştırıldığın bir diyarından yazıyorum:)
Çıkarabildikleri sınırlı sesler, sonsuz meraklarıyla Dünyayı en baştan anlamaya çalışan o minik parmakların, ilk büyük keşiflerinden birisindir, hatta bazen en uzun kelimesi… İşte o an, onun dünyasındaki herkes için “Aydede”sindir.
Benim için de öyleydin… Hem de en tontonundan… Sanki ağzın burnun vardı da gülümserdin:) Heyy, dostum , tabii ki muteşem kondisyonunla neredeyse 28 gün gibi kısa bir sürede etrafında döndüğün dünyada ihtiyar bir dede olarak anılmıyorsun. Bizde yaygın bir benzetme var bilir misin?: “Benjamin Button” gibisin:) Hem sana dede diyen o diller varya, bilsen büyüdükçe nasıl ilham alıyorlar senin ışığıdan, denize yansımasından, güzelliğinden, evrelerinden de, ne sanatlar, ne aşklar doğuyor… Hayaller, hatta ruhsal “haller” 🙂
Şaşırdın mı,belki senin için çok sıradandır o yolculuğun… Bizim buralarda “İşimiz rutine bağladı.” deriz,”Monoton hayatım.” “Sabah 8, akşam 5 şekerim hep aynı şeyler, sıkılıyorum, bir değişiklik istiyorum.” Şikayet etmeyi pek severiz, söylenir söylenir, o aynı hayatımıza aynı şekilde “aynı bizle” devam ederiz. Nasılsın diye soranlara şöyle cevap veririz: “Ne olsun işte hep aynı, gidiyoruz geliyoruz, yuvarlanıyoruz! Suratımıza da şöyle okkalı bir memnunsuz ifade yerleştirdik miydi, tamam…
Yuvarlanıyormuşuz!! Sen ne dersin acaba? “Ne olsun işte hep aynı şekerim, dönüyorum dönüyorum dünyanın etrafında, galaksi hali…” “Ay biraz yoruldum ama az kaldı,senelik izin isterim olmadı, bir değişiklik işte” ya da 🙂 Sahi sen sıkılmıyor musun hep aynı Dünyanın etrafında dönmekten? Kalmadı mı aklın hiç Venüs’te, Mars’ta, Jüpiter’de 🙂 Biz mesela gidemeyiz öyle hep aynı şeyin peşinden, ilgimiz dağılır, her an vazgeçebiliriz, dikkatimizi etrafında dönülesi daha güzel birşey çekebilir… Hele bir şeyin uydusu olma fikri tamamen uzak bize! Kafamıza esmeyegörsün, çeker gideriz bile… Bize uğrunda uydu olunacak birşey mi yok, hem biz niye dönüyoruz canım, o dönsün 🙂 En fazla twitter dan, facebooktan takip ederiz! Sıkılırsak, kızarsak da “unfollow” ederiz… Ha illa bişeyin etrafında da döneceksek, biz oluruz o mesela,kendi etrafımızda döneriz, kendimizi dünya yerine koyar, eğleriz, adına da “Dön dünya, dön heheyyt” deriz… Etrafımızda bizimle dönen uydu bırakmayınca da “yuvarlanıp gidiyoruz işte” ye çeviririz, sonuçlarımızı etrafımızdaki nedenlere bağlamayı pek severiz…
Belki de bu yüzden son zamanlarda, “ritüeller”le karşılıyoruz seni… Hayatımızda değiştirmek, geride bırakmak istediklerimizi, bazen sevmediğimiz yönlerimizi, içimizde biriktirdiğimiz negatifleri, senin ışığınla değiştirmeye niyet ediyoruz 🙂 Sen bir ay atarlan, kır etrafındakileri, yetişeme hiçbir şeye, durmadan ye, becereme kafandakileri, adım atma, cesaret etme, içinden geleni söyleme, gülme, sonra yaz kağıda bütün bunları, yak, 28 gün boyunca Dünyanın etrafında dolaşan aydan, tam şöyle bi rahat edip soluklanacağı zamanda seni değiştirmesini bekle:)
Yaa, öyle yapıyoruz valla… Bakma ben şimdi böyle diyorum ama, bu da böyledir bizim buralarda, sürekli belgesel izleriz ya, dizi, yarışma asla! Onun gibi… Ben de pek severim aslında o ritüelleri, bayılırım, başı çekerim, bütün arkadaşlarıma söylerim. Bu kez sana başka türlü hazırlandım: “Dolunaya teşekkür ritüeli” 😀
Hep değişim isteyelim, dilek dileyelim olmaz değil mi? Canım Dolunayım bilsen ne önemli bendeki yerin… Tesadüf müydü, bütün önemli yolculuklarıma eşlik edişin? Otobüste gecenin bir vakti gözümü açıp soru işaretlerimi, endişelerimi, hayallerimi, çıktığım yolculuğun devam edip etmeyeceğini düşünürken, hep o koltuk camımdan bana gülümsedin. “Dolunay var bu gece, olacak” dedim, ben de gülümsedim.
Bazen kötü geçen bir günün ardından tupturuncu kocaman gökyüzünde belirdin! Günün sürpriziydi o halin… O kadar güzelsin ki, bunu hiç saklamadım:) Yolda etrafımdan geçenlerce garip karşılanabilecek mimiklerle sana karşılama merasimi yaptım, hiç unutmuyorum bi kere de sana öpücük attım, hatta abartmakta sınır tanımadım, el salladım:)
Kimbilir olduğun yerden nasıl gözüktüm ama evet sen yeni turuna hazırlanırken, ben bunları yaptım… Gün geldi karışık ruh hallerimi de sana bağladım… Gerginliğimi, bazı tepkilerimi, yeme krizlerimi, duygusal ağlama isteklerini senden bildim… Bu durum da kolayıma geldi sanırım.. Bir de seni görünce hep dilek diledim… Halihazırda bir dileğim varsa da, seni onun gerçekleşeceğine dair işaret bildim:) Sen çıkmışsan, dileğimden öyle emindim! İyi bir ikiliyiz seninle, beraber neleri değiştirdik, nice şehirlerden geçtik… Belki de bu yüzden sırf kağıt yazmakla, kendini değiştirmeden senden enerji isteyen, başka bir ritüel çıksa trend bilip onun peşinden gideceklere, seni “follow” etmekten sıkılıp yeni ritüellere sığınıp beceremeyişlerini senin üstüne yıkacak olanlara mektubumun başındaki hassasiyetim…
İçimdeki enerjinin yükselmesine vesile olduğun için, en uzun yolculuklarıma ışığınla eşlik edip güç verdiğin, bazen de gerçekleşen dileklerimin keyfini çıkarırken bana güzelliğinle eşlik ettiğin ve hayatımdaki yerin, denizle bütünleştiği için çook teşekkür ederim!
Yine hoşgeldin, ne iyi ettin, güzel enerji verdin:) Bu kez dilek ya da kağıt yazmıyorum, teşekkür mektubu bu dedim ama, var mı önümüzdeki ay için yeni sürprizlerin:) Mektubumu burada sonlandırırken, öperim 🙂